MANİSA: Kırkağaç köylerini kolaçan ederken aldığım notlarımı paylaşayım mesela. Kırkayaklar gibi sürüngenleşen gündemin her "ayağında" bir marifet kumkuması. Birinde 'KEY'ler, diğerinde meyler, öbüründe beyler. Ergenekon davası, kapatma davası, 7. dalga, konsolosluk baskını, patlayan mayınlar, transfer dedikoduları, düğün dernek, festival, halk konseri, ıvır ve zıvır ve koftikos, ostorofos bin yığın mes'ele...
BİR GIDIM BİLE İyi de...
Ahan da şurada der top olup kıvrılmış, basma entariye, şalvara kumaş satmaya kavilli Kırkağaç köylüsü Hatçe Teyze'ye ne bunlardan? Umurunun teki mi yükselen endeks, döviz kuru, uzay turu? Kaç metre daha empirme kestirecek, pazen biçtirecek, tül gerdirecek müşteri, aklında o sadece. Lakin müşteri de yok, para da yok, niyetlenip alan da. Ahali bahçe malını kendisine bile gıdım ayırmadan pazarda pazarlıyor.
ALAN YOK UYYY Domates 100 kuruş. Hem de elma gibi hem de domates kokulu domates, tadı da domates, şekli de hem de. Kurdukları gibi kalkıyor tezgah akşam üstleri, dedim ya alan yok, gelen yok.
Peynir satışına izin vermeyen belediyeyi şikayet eden genç kızlara ben ne yanıt vereyim, nasıl merhem olayım ki?
Herifçioğullarının tekmilini bir kamyona yüklesem, peşim sıra gezdirsem, "Aha buralar da memleket, bunlar da bizim insanlar" desem mi? Bunu yapmak mümkün mü yoksa ham hayal mi?