Çığlıklar geliyor yakın doğudan. Deprem sarsıp geçmiş Çin memleketini. -Şu adı ilginç memleketteki kasırga felaketini de unutmuş değilim- Kucaklarında kuş ölüsü gibi çocuk ölülerini sarmalayarak ağlıyor analar, babalar. Çocuklarının cansız bedenlerine sarılıyorlar birlikte. Bir babanın ölü kızını kucaklamış, yüzünü gökyüzüne çevirmiş uluyarak ağlamasını izlerken, 'İnsan böyle bir acı yaşamasın!' diye geçiriyorum içimden; insan böyle bir acı yaşamasın.
Çin'de yaşayanlar deprem talihsizliğini ilk defa yaşamıyorlar. 1556'daki Şançi depreminin 11 olan şiddeti, 20. yüzyıldan önceki deprem şiddetlerinin Richter ölçeğine göre hesaplanamaması nedeniyle, Mercalli ölçeğine göre verilmiştir. Pekin ve Tiencin kentlerine yakın Tangşan kentinde 20 Haziran 1976'da meydana gelen deprem, olasılıkla dünya tarihinde kaydedilmiş en çok ölünün olduğu ikinci büyük yer sarsıntısı. Çin Komünist Partisi uzun süre gerçek ölü sayısını açıklamamış idiyse de, çeşitli kaynaklar ölü sayısının 600 bin olabileceğini bildirmişlerdi. Tümüyle yeniden inşa edilen Tangşan, yine Çin'de 1556 yılında Şançi'de meydana gelen 830 bin insanın yaşamını yitirdiği tahmin edilen depremden sonra muhtemelen en çok insanın öldüğü deprem oldu.
İlginç ama değil mi; Tangşan yeniden inşa edilmiş büyük deprem sonrasında; yeniden inşa yeni bir anlayışla yapılmamış ama. Şu ölü sayılarına bir bakın. Şimdi birileri çıkıp ölü sayısını bölgedeki nüfus yoğunluğuna bağlarsa ayıp eder. Gerçekten ayıp eder ama.
Depremin olduğu yerdeki binaların fotoğraflarını gördünüz, görüntülerini izlediniz. Neredeyse tümü tek katlı ve kiremit damlı evler. Demek ki vicdan dünyanın bacasından uçup gitmiş.
Birilerinin namus timsali saydığı ülkelerde bile bu olabiliyorsa, biz kendimize bakalım diyeceğim; bir musibet bin nasihatten iyidir diyeceğim ama bizim ne musibeti görmek ne de olan bitenden ders çıkarmak gibi bir anlayışımızın olmadığı ortada. Ne önlem almışlığımız var ne de alacağımız. Komik deprem tatbikatlarını, evlerin depreme dayanıklı olup olmadığını tespit işinin ne kadar pahalı olduğunu düşünürseniz, işin önlem almak açısından da ne kadar vehim olduğunu anlarsınız.
Neyi bekliyoruz acaba? Memleketin dümdüz olup yeniden kurulabilecek hale gelmesini mi? Hadi bir yeniden kuruluş aşamasına geldik diyelim -olası İstanbul depreminin sonuçlarını birkaç gün önce manşetten girmiştik- bu çalışmaların hakkaniyet içinde yapılabileceği konusunda hemfikir miyiz?
Derin mevzuu değil mi? En az depremin şekillendiği fayın boyu kadar derin hem de... Ne yapalım o zaman? Çin kurbağası ithal edelim. Onlar depremi önceden biliyorlarmış.
Madem önlem alamıyoruz birilerinin işine yarasın bari...