Benim güzel dostlarımdan biriyle evinin terasında oturuyoruz sabah sabah... Denize nazır terası. Kargalar b.kunu deşeliyor; biliyoruz ama erken başlıyoruz ikimiz de güne. Güneş saçlarını tarıyor çatılarda, biz kendi derdimizdeyiz.
El lerimizi siper ederek konuşuyoruz alnımıza çünkü güneş gözlerimizi dolduruyor bembeyaz ışığıyla... Karşı damlar, kırmızı kiremitler, gri bacalar...
HIRSIZ VE ANILAR Kuş yuvaları sonra... Her ikimizin evinin de caddeye bakan tarafındaki boşluğunun olduğu balkona kumrular yuva yapmış; şaşırıyorum.
Zaten onun terasına öyle teşne oldum. Sabah sabah sarıldım telefona; "Biliyor musun şofbenin üzerine tünemiş kumrular. Çalı toplamışlar ve yuva yapmışlar. Ne güzel!" "Aaah!" dedi arkadaşım;
"Kuşlar işte anılar gibi konacak dal arıyorlar..." Geçen gece evimize hırsız girdi. Bütün apartmana rektifiye çekmiş hırsız arkadaş. -Aman ne kadar çok hırsızlıkla ilgili anısı varmış benim çevremin. Anlata anlata bitiremediler. Yarın da onları anlatacağım-
Arkadaşımın küçük birikimlerini götürmüş. Ben de götürecek bir şey bulamamış. Kitaplar işine yaramamış olacak ki; bakıp bakıp dağıtmış. Sonra çekip gitmiş.
Belli ki hırsız dediğimizin hatıralarla işi yok
. "O an"la, "şimdiy"le ilgileniyor hırsızlar...
Gün şiirle başladı ikimiz için. Dilerim bütün insanlık için bir gün şiirle başlar her şey. Tamam bugün parayla başlıyor ama;
"Paranın saltanatı varsa bizim de şiirimiz var!" diyesiyim... Neyse oturduk sandalyelere, bardaklarımızda demlicelerimiz, önümüzde şiir kitapları, karşımızda kuş yuvaları; bir inip bir kalkıyor martılar.
DOĞANIN TAKLİTÇİSİ Yavruları, annelerinin babalarının bembeyazlığına inat boz griler. Çok çirkinlerrr. Ama yavrular işte. Annelerinin gagalarına uzanıyorlar. Kimisi bacaların gölgesine sığınmış güneşin yakıcığılından uzaklaşmaya çalışıyor.
Yan tarafımızdaki evin kiremitleri arasına arılar girip çıkıyor.
Eşek arıları yuva yapmış. Bir çamur topağı gibi evleri...
'Doğa; bütün acımasızlığımıza rağmen işlevini yerine getiriyor. Biz kötü taklitçileriz!' diye geçiriyorum içimden.
Bilirbilmez konuşuyorum doğanın yüzüne karşı. Doğa dersinden ikmale kalmış bir neslin çocuğuyum; utanıyorum.
İçinden hasret geçen sözcükler düşürüyorum ak kağıtlara ve ben hâlâ
MEKTUP yazıyorum geçip giden günlerimin alacasında,
"hayat umutlarımızı çalmadan"; "Sevgili kardeşim; önce mahsus selam eder yeğenimin gözlerinden öperim... Nasılsın?"