Sonradan öğrendik ki Karagümrük kızıymış. Semtteki pek çok diğer ev gibi onunki de yoksul damlar, kör pencereler diyarında bir evceğizmiş işte. Şimdi 38 yaşında ve Karagümrük'ten, İstanbul'un kartal yuvası Nakkaştepe'de köşklere, Miami'de villalara ulaştı o 'körpe' kız..
Büyük Maksim'de, SABAH'ın 2. yaş günü kutlanıyordu. Gazete çalışanlarının aileleriyle birlikte konuk olduğu o gece son derece neşeli, eğlenceli geçiyordu. Arada bir kulise gidip sanatçılara hal hatır soruyor, fotoğraflarını çekiyordum. Bin yıllık arkadaşım Aykut Işıklar, o sırada magazin müdürüydü. Kulağıma eğilip, "Birazdan sahne alacak dansöz kıza dikkat et. Ben sanatçıdan biraz anlıyorsam gör bak, geleceğin en parlak yıldızlarından biri olacak" demişti. Çok geçmeden o dansçı kız sahneye çıktı, hem güzelliği hem de raksıyla "esir" etti herkesi. Öyle çok alkış almıştıki tam 4 kez sahneye geri geldi. Gencecik, ceylan gibi bir kızdı o zaman. Hâlâ çok güzel bir kadın ama o günkü hali elbette bambaşkaydı.
ASSOLİST OLDU Anlattığım o eski kutlama gecesinin ertesinde öğrendik ki Karagümrük kızıymış o. Semtteki pek çok diğer ev gibi onunki de yoksul damlar, kör pencereler diyarında bir evceğizmiş işte. Gazinocular Kralı merhum Fahrettin Aslan birkaç yıl sonra sesinin güzelliğini keşfetti Sibel'in. "Artık dans etme, şarkı söyle, assolist yapacağım seni" dedi. Sonrası herkesin malumu. Şimdi 38 yaşında ve Karagümrük'ten, İstanbul'un kartal yuvası Nakkaştepe'de köşklere, Miami'de villalara ulaştı o 'körpe' kız. Geçen zaman içinde defalarca yan yana geldik, konuştuk, söyleştik, dertleştik Sibel'le. Kim ne derse desin "iyi kızdır" Sibel. Soyadı gibi candır, içtentir. Böyle düşünmemi sağlayan ise hem dışardan izlenimlerim hem de onunla yaptığım şu söyleşilerdir.
BURNU BÜYÜMEDİ Sibel Can'a yakınsanız eğer görürsünüz. Tertemiz, naif, rafine, saf, içten, sıcak soluklu, sokulgan bir insandır o. Kibirin, kuru gururun, erkin, burun büyüklüğünün, hava basmanın semtine uğramadığı bir güngörmüş kadın olarak, gözlerde gönüllerde büyümesi bu nedenledir biraz da. Dahası, hiç yaşlanmayacak, yüreklerde, belleklerde hep canlı, diri, güzel ve pırıltılı kalacak duygusu verir insana. Hiç bilinmedik tarafları da yüz yüze sohbetlerde bakın nasıl çıkar ortaya:
'ÇOCUKLAR SULHİ BEY'E 'SEE-AAA' DİYOR' - Sulhi Bey çocuklarla nasıl anlaşıyor? - Harika. 3 çocuk arasında asla ayrım yok. Öz baba gibi davranıyor. - Nasıl hitap ediyorlar ona. "Baba" diyorlar mı? - Abi o mesele çok hoş aslında. 'See-Aaa' diyorlar ona...
- !!! - See-Aaa. Yani SA. - Neden ki? - Sulhi Bey evlilik öncesi her gün çiçek yollardı eve, kulise. Üzerinde isim yazmaz, sadece SA diye rumuz olurdu. SA aşağı SA yukarı diye diye şimdi bile "See-Aaa" diyorlar. Oğlum Engin Can bana bile açmadığı konuları onunla gayet rahat konuşuyor. TED Koleji'nde velisi de Sulhi Bey.
- Sesi güzel mi, şarkılar söylüyor mu sana? - (Gülerek) Hayır ama çok iyi piyano çalıyor. Gitarla serenat yapıyor. Batı müziğine daha yatkın o.
'ÖĞRETMEN OLACAKTIM' Sonra gözleri dalıp gidiyor. Sorunca diyor ki; "Kendi çocukluğum geldi aklıma..." Gerisini sormadan anlatıyor; - Biliyorsun ben okuyamadım. İlkokulu 4 sene Hattat Rakım'da okudum. Beşinci sınıfta Karagümrük İlkokulu'na geçtim. Çok başarılıydım. Orada öğretmenim Nursen Özkan vardı. Beni çok sevdi. Türkçe öğretmeni olmayı çok istiyordum. Yardım etti bana. Ama ikinci dönem tayini çıktı gitti. Babam çok hastalanmıştı. Artık keman çalamıyordu. Ben zorunlu olarak okulu bıraktım, kendimi sahneye attım.
- Annen adına Van'da okul da açtın... - Evet abi. Anacığımın adı okulda yaşayacak.
- Herkes seninle birlikte üzüldü, ağladıydı anacığının ardından. - Herkes ağladı gerçekten de. Tayyip Bey ve Emine Hanım bile gecenin bir vakti 2 kez direkt olarak telefonla arayıp acımı paylaştılar.
ÇORBA, KURU EKMEK... - Tanışıyor musun Emine Hanım'la? - Tabii. Çok da severim kendisini. İki kez Başbakanlık'ta, bir kez de Üsküdar'daki evde ziyarete gittim. Geçtiğimiz Ramazan ayında da bazı günler iftar vakti fakir evlerine birlikte konuk olduk. Çorbayla kuru ekmek yedik.
- Basına yansımadı hiç. - Katiyen. Bunun konu edilmesini bile istemiyordu Emine Hanım. Çok merhametliler. Geleneklerine bağlı, çok düzgün insanlar.
- Sulukule yıkılıyor, Karagümrük yanıyor, mahallen elden gidiyor. Gidip baktın mı? - Anamın evi hâlâ açık. Haftada 3 gün ben ve kardeşim orada buluşuyoruz. Üzülüyorum Sulukule'ye ama "Daha güzel olacak" diyorlar.