İlk uzun metrajlı filmi "Swoon" ile Berlin ve Sundance gibi festivallerin gözdesi olan yönetmen Tom Kalin 15 yıllık bir aradan sonra "Vahşi Zarafet" ile sinemaya döndü.
İlk filminde olduğu gibi yönetmen, ikinci filminde de yine gerçek bir olayı beyazperdeye taşıyor.
Gerçek bir hikaye Kızıl saçlı, alımlı ve karizmatik Barbara Daly, kocasının şaşaalı ve asil hayatına hiçbir zaman tam olarak uyum sağlayamamıştır. Aralarındaki bu dengesizliğe bir de çocuk sahibi olmaları eklenince ilişkileri iyiden iyiye sarsılır. Oğulları Tony babasının gözüne girmeyi hiçbir zaman başaramamıştır. Babasıyla arasındaki aşılmaz mesafe, Tony'yi gittikçe annesine yaklaştırır. Bu yakınlaşma aynı zamanda bir trajedinin de doğuşu olacaktır.
Bu nasıl bir ilişki ? Kuşkusuz "Vahşi Zarafet"in en çok üzerinde durulacak olgusu anne ve oğul arasındaki ensest ilişki. Bu nazik konu İtalyan usta Bertolucci'nin "La Luna" filminden beri ilk kez bu kadar cesur bir şekilde ele alınıyor.
Her iki filmde de kadınlarla ilişki konusunda sorunlu olan oğullarını yüreklendirmek adına anneler, oğullarıyla neredeyse sınırı aşacak noktaya geliyorlar. Aslında aileler ve yaşadıkları toplum, bireyi olduğu gibi kabul etse hiç bu derecede bir sapkınlık yaşanmayacak. Kimlikleriyle kabul görmeyen oğulların durumu zor ama bu denli deli cesaretine sahip annelerin durumu ise daha da zor.
Yönetmen Tom Kalin 1970'lerde geçen bu trajik olaydan yola çıkarak toplumsal baskının bireylerin psikolojisini nasıl etkilediğini ve bunun sonuçlarının neler olduğunun da altını çok güzel bir şekilde çiziyor. Aslında sadece ensest deyip geçmemek gerekiyor. Aile içindeki bireylerin neden bu noktaya geldiğine bakmak gerekiyor.
Yönetmen Tom Kalin "Vahşi Zarafet"te bu trajedinin yanı sıra Baekeland'ların "parıldayan" yaşamları ardındaki toplumsal farkları da dikkat çekiyor.
Bir ailenin yükselişi ve dibe vuruşunu, arka planına New York, Paris, Cadaques, Mallorca ve Londra gibi efsane güzellikteki mekanları alarak anlatıyor.
Julianne Moore muhteşem Gerçek bir olaydan yola çıkılarak çekilmiş olması, yaşanan trajik olay hiç şüphesiz "Vahşi Zarafet" filmini seyirci için çekici kılıyor. Ama Julianne Moore, Eddie Redmayne ve Stephen Dillane'nin üstün performansları da filmi çok şey katıyor.
Julianne Moore her filmindeki yorumu ile bizleri hep şaşırtan bir oyuncu. Benzer rollerde bile hep karşımızda bambaşka bir karakter olabiliyor.
Bu da onun ne denli büyük bir oyuncu olduğunun göstergesi.
Sanat devrimci, sanatçı cesaretli olmalıdır... Daha önce oynadığı
"Cennetten Uzak"ta filminde eşinin farklı cinsel tercihini tesadüfen öğrenen, bu durumu kabullenen ve eşinin onu terk etmesinden sonra zenci bir bahçıvanla yakın dostluk kuran bir kadını canlandırmıştı. Daha sonra
"Saatler" filminde intihara meyilli, gay bir oğula sahip kadını oynamıştı. Moore üçüncü kez yine gay kimlikli bir oğula sahip anne rolüyle harikalar yaratıyor. Üstelik bu kez bütün sınırları aşıyor.
"Vahşi Zarafet" sanıyorum biraz İstanbul Film Festivali'nin gölgesinde kaldı. İster bir ailenin yükselişi-düşüşü olarak seyredin, ister sorunlu bir anne oğul ilişkisi olarak değerlendirin..
Not: 18 Yaşından küçüklere tavsiye etmem.