Efenim o yıllar Osmanlı yılları daha. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası değil, cumhuriyetin kendisi bile henüz kurulmadığı için, bu görevin ifasını Mızıka-i Hümayun yapıyor. 1854'te de kuruluşta eğitmenlik yapan Guiseppe Donizetti adlı yabancı hoca da Avrupa'da kullanılan bazı çalgıların öğrenilmesi için başka başka yabancı eğitmenler getiriyor İstanbul'a.
AYAR TUTMUYOR İşte bu yabancı hocalar arasında "glarnet" aletini iyi çalan ve öğreten bir de İtalyan var. Adamın yaşı başı epey ama kendisi köse. O nedenle öğrenci milleti lakabı yapıştırıyor hocasına. Adam oluyor 'Tüysüz Franko'. Bu hoca bilahare harika birer klarnetçi olacak olan M.Ali Bey ile Zati Arca'yı yetiştiriyor. Sonraları aletin sesini pek beğenen ve mehter takımına da klarnet almak isteyen Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın emri demiri kesiyor ama usul ayar tutmadığı için hayata geçmiyor bu.
KARŞI ÇIKANLAR Klarnetin Türk Müziği'ne girişi ise 1900'lü yıllara denk geliyor. İbrahim Efendi adlı, aslı tamburcu olan bir müzisyen kendi çabasıyla öğrendiği klarneti zor bela öz musikimizin içine sokuyor. Tamam da hemen muhalefet de geliyor muhafazakâr sanatçılardan. Mesela devrin duayen müzisyeni Tamburi Cemil Bey, klarnetten hoşlaşmadığını söylüyor her yerde. Lakin bir mecliste İbrahim Efendi'yi yakından dinleyince, üsluba ve çıkan seslere mest olup, icazeti veriyor. BECEREMEDİM Bunca laftan sonra üzülerek itiraf edeyim ki; zatım ve klarnet arasındaki doğrudan ilişkinin iler tutar tarafı yok. Şu kadar yıllık çabama, babadan kalan eski klarnetle yaptığım onca çalışmaya karşın, cemiyetlerde acemilere öğretilen en kolay en basit şarkıyı, 'oğlan yelli kız yelli'yi bile çıkaramıyorum heyhaaat!..