O kadar çok istendi ki yeniden yayınlıyorum bu yazıyı. Yoksa bizim gazetenin arşivi delinecek; "Taraftar Fenerbahçeliliğim" diye yazmıştı rahmetli İslam Çupi, "okullardaki çalışkan öğrenci olarak geçti.
İçimde yavaş yavaş uç veren edebiyat sev gim, büyük maçlardan önce elime Steinbeck, Caldwell, Istrati gibi yazarların çevirilerini okutur, beni sessiz sedasız tribünün en tenha köşesine çörekletir, herkes maç öncesi kıyametlerin taşkını başlığını yaparken,
ben romandan alma suskun bir heykel diye, saate ve kireçlenmekte olan boş sahaya bakardım..."
İYİ ANTRENÖR Bir şarkının notalarına sızmamış, oradaki sıcaklığı yakalamamış insana şaşarım tıpkı senin
"Her şeyi ile kurumuş, nefes almaz, dostluk bilmez, her organı ile makineye teslim olmuş o insanlara nasıl gazeteci dersiniz?" sorusunun ardına sakladığın kızgın şaşkınlığındaki gibi;
"Bu kadar insanın dışında yaşayan, olayın uzağında çöreklenmiş gazeteler, yığınla stajyer ordusuyla, başsız, lidersiz, iyi antrenörden yoksun kalabalıklar; Cağaloğlu'ndaki kaliteyi nasıl yakalayacaksınız?" (İslam Çupi, yıllar sonra 'plaza'larda çalışmak zorunda kalmıştı. İşe giderken, soranlara şöyle dermiş: Center s.kt.rr'e gidiyorum).
Onun insan ilişkilerinin sıcaklığında görmeye çalıştığı
"aktıkça çoğalan sularda" aradıklarımızdı belki;
"Topkapı'da oturmama rağmen Kadıköy'ün, Fenerbahçe Stadı'nın ve kulübünün bağlıkbahçelik köşklü bir yerde olmasını, ben kendimce çok aristokrat ve ayrıcalıklı bulduğum için ayrı bir sevgi sebebi diye o semtler bozuluncaya kadar aklımda ve gönlümde tutmuşumdur. Fenerbahçe, benim çocukluğumda futbolda tekniği öncelikli mahalle bızdıklarının gözdesiydi." YAZIDAKİ TAT Onun bize bağışladığı keyfin yazıya kattığı tadı hep duyumsadım. 2001 kışında aramızdan göçüp gittiğinde 'Şimdi ne olacak?' diye sormuştum kendi kendime. Sanki 'yazın'ın ucu kaçacaktı da baba, eliyle sıkı sıkıya yapışmıştı;
"Kalite çok düştü. Köşeyi 'yakalamış' adam yazıyor. Bu iş bu kadar basit mi? Ben sana bi şey söölim mi ?
Bu işin kalitesi giderek düştü... Adamsızlığın kalitesizliğini had safhada çekiyor Türkiye... Ama her yerde; sinemada, siyasette, sanatta... Nereye baksan bu kalitesizliği görürsün..." Ustanın sohbetlerinin tadını, yaşayanlar bilir. Etrafına topladığı kalabalığa anlatmaya başladığında zaten bir dinleyici topluluğu oluşmak zorundaymış o zamanlaranlatır, anlatır; sözünün bittiği yerde de şakayla karışık bir roman ismiyle kalkarmış masadan;
"Yağmur bitti, dağılın!" Ona ilişkin, belleğime asacağım sözcüğü Metin Türel söylemişti: "Onu okumak mükellef bir sabah kahvaltısı gibiydi bizim için!"
Evet usta dediğin gibi
; "Yağmur bitti! Dağılıyoruz!!!" Sahi gazetecilik dediğin neydi ki?