Televizyon kanallarında cansız bedenleriyle resmi geçit yapıyor bir halk. Bir halk, bir ülkede ama kadir kıymet bilmezlerin mülk sahibi olduğu bir ülkede, kendi bedenlerini ölüme yatırıyor; karayollarında, maden ocaklarında, yüksek gerilimli elektrik direklerinin tepesinde, rögar kapaklarının açık unutulduğu çukurlarda, girilmiş tersanelerinde, sel oluban gelip dağlardan, kasabaları ve kentleri önüne katan suda boğularak, saradan... Kendine kıyıyor bir halk.
BİR TÜRKÜ Şöyle bir türkü dolandıydı dilimize; "Senin yolunu gözlüyor / kuşpalazı / boğmaca / karaçiçek, sıtma / yürek enfarktı, kanser filan..." devam ed elim; hastane kapılarına diziliyoruz incelerekten. 'Çocukların boyunları inceldikçe verem yeniden kapıları çalacak, elindeki büyük orakla' diye düşünüyorum. Büyük avurtları ve dışarı çıkmış yutaklarıyla yürüyecek bir açlık ordusu, yüreğimin üzerine basarak.
Yüreğimin üzerine basarak geçecekler çıplak ayakları ve hınçlanmayı dahi bilmeyen eller i, hırsları ve yetmezlikleriyle bu dünyaya insanlar... Memleket sevgisinin ne olduğunu bilemeden yaşayacaklar doğdukları yerlerde. Sonra da şöyle diyecekler; doğduğumuz yer değil doyduğumuz yerdir önemli olan. Doğdukları yerde ışıyan güneşe yabancılaştıkları için doydukları yerleri kutsayacaklar.
İnsanlar bir gün uyandıklarında toprak kederden çatlamış olarak karşılayacak onları. Tütünün ekilmediği, pancarın büyümediği, mısırın salınmadığı, fundalıkların çürüdüğü, balığın bittiği denizler karşılayacak insanları. Termik ve nükleer santrallerin tükettiği hayatı bir kez daha yaşayamayacak olmanın iç sıkıntısıyla bakacaklar birbirlerine. Aynı mahallede yaşayan ve yaşlanan insanların kadirşinaslığıyla değil; uzak ve yabancı bir kuş sürüsünü tanımaya çalışır gibi bakacaklar birbirlerine; korkarak ve uzaktan. "Uzak" diyecekler "ırak" yerine; uzak. Taa uzaklara bakacaklar, yaklaşan ölüm bulutunun eskittiği yağışlar toprağa düşmeye başladığında. Bir gemi ki lombardından giren ölecek; kara bir tabutun içinde sunulacak doğacak çocuklar yeni gelinlerin kucaklarına.
İÇ SIKINTISI Hava bozuk olacak o zaman; havalar bozuk. "Bir kentten kaçmak kurtuluş değil / boynumdaki bu hamayılla" diyecek, o kentten kaçmanın kurtuluş olduğunu anlatırken çevresindekilere. Bolkepçe bir lokantaydı, Sormagir bir sokak; Cumhuriyet bir meydanın adıydı, Meserret bir caddenin, Vefa ise bir lisenin... Cami adıyla anılan ara sokaklar, okul adıyla söylenen buluşma noktaları yok artık. Bankalar ve dipnotları var ölümün, hayatımızda.
Unutmadım dar sokaklı liman kenti yüzünü ve ayrılırken söylediklerini...
Unutmadım... Unutturmamak için...