Tam bu olayın yaşandığı gün 10 yıl önce üniversite bitirmiş olan ve Ankara'nın en büyük fakültelerinin birinde öğrenci hareketlerinin içinde bulunan bir arkadaşımla konuşuyorduk. Kabaca bir hesap yaptı... Fakültede 10 bin kişi var, sol gruplar topu topu 300 kişiydi. Bu 300 kişi de en az 20 fraksiyona bölünüyordu. Gruplar halinde dolaştıkları için bir güç gibi görünseler de rakamlar ne artıyor ne eksiliyordu. Bunların büyük bir bölümü de okul bitiminde iş hayatına girdikleri zaman geçmişlerinden utanıyor, gizleniyor ve hatta bilinmesini istemiyorlardı. Mesela en uç Marksist eylemlerde bulunmuş bir arkadaşını Başbakanlık'ta memur olarak gördüğünde nasıl bir şaşkınlık yaşadığını anlattığında kahkahalarla güldük. Ama acı olan şu, bu gruplar her seferinde birileri tarafından yönlendiriliyor, yönetiliyor ve gündeme malzeme ediliyorlardı. İçlerinden daha kimsesiz, daha sahipsiz olanları da okul sonrasında bu işlere devam ederek tetikçilik başta olmak üzere pek çok yasadışı alanda hayatlarının sürdürüyorlardı. Dostum şunu söyledi: "Emin ol, Ergenekon gibi çetelerin arasında ideoloji fark etmeksizin okullarda kullanılmış öğrenciler var. Çünkü doğru dürüst okul bitiremediklerinden ve polisteki kayıtları yüzünden iş bulamadıklarından hepsinin tek çıkar yolu var, öğrenciyken yaşadıkları hayatı sivilken de devam ettirmek." Eee biz bunları da biliyorduk. Evet aynı filmi görmüştük ama aynı seyirci yok ortada. Bu filmler sahnelense bile verilmek istenen sahte mesajlara kanacak kitle bulmak eskisi kadar kolay değil. Ayaktakımı uyandı galiba. Ne dersin Aysun?