Geçen gün benim oğlanın doğum günüydü. Baba; yeniden düştün aklıma. -Sen gittiğinde doğmuştu benim oğlan-. Tam 17 sene oldu sen aramızdan ayrılalı. 'Ayrılık' demek daha doğru geliyor. 'Öldün' ya da 'seni kaybettik' dediğimde; yaşadıklarımızı anlatmıyor diye düşünüyorum bu kelime. Gidenin ardından gözyaşı dökülür, şiir dökülür, sözcükler dökülür. Senin deyiminle; döktürdüm o günden bu yana. Sen gittikten sonra en sırlı aynalara, en renkli biçimleri aksettirdim. Ağzım dolu dolu konuştum dünyanın hallerini görünce gökyüzüne karşı. Usul usul anlattığın ne varsa onların hepsini anı defterime yazdım. Kalıplara döktüm sonra sözcükleri, dağıttım yeryüzüne bütün ölü kelimeleri... Dağılan saçlarını topladım yoksul gecelerimizin. Bir gün ağlıyor muydum ne? Kocaman ellerinle tutmuştun gözlerimin üstünü. Ellerinin o kadar büyük, o kadar mübarek olduğuna şaşırmıştım. İlk defa çömlek yaparken görmüştüm. O zamana değin bu kadar dikkatimi çekmemişti. Daktiloda yazı yazıyor, sigaranı tutuyor, fileyi taşıyor, çalışıyordun ellerinle ama... Ellerin bu kadar büyük müydüler? Gençlik fotoğraflarına bakıyorum. Bu da laf mı şimdi; 55 yaşında ayrıldın aramızdan. Bir şarkıyı diğerine eklemeden. -Birinde annemle dans ediyorsun. "Hadi vals!" derdin. Yoksul evimizin içi dolardı rüzgınızla. Dönerdiniz içimin atlıkarıncasına binip. Sonra küçük bir odada büyüttüğün kanaryaları beslemeye başlardın. Vals yapıyor, gözü açılmamış kanarya yavrularını besliyorsun sonra... Gözü açılmamış kanarya yavruları, pişirdiğin yumurta akına karıştırdığın beyaz peynir tanelerini gözleri açılmamış başlarını uzata uzata yiyor, birkaç gün sonra kanatları kırçıllanmaya başladığında da kuş sıfatına giriyorlardı. Sabrı nereden öğrendin? Çömlek yaparken mi? Belki... Kaç hafta boyunca o kuş yavrularını nasıl beslediğini, annelerinin kanatları arasına girmiş hayvanatı-böceği tozladıktan sonra nasıl üfleyerek havalandırdığını, sarı kanaryanın bunu keyifle kabul ettiğini, o kocaman ellerinle o kanaryayı nasıl incitmeden tuttuğunu izledim. Sonra bir bahar günü büyükbabamın mezarından otları yolarken nasıl gözyaşı döktüğünü... Ben de her ziyaretimde mezarındaki otları yoluyorum. Karadeniz'e karşı yattığın yerde biriken otları temizliyorum. Deste yapıyor, ipe bağlıyor, bir kenara diziyor; istifliyorum. Kanarya yavrusunu tutarmış gibi, çömlek yaparmış gibi, oğlumun gözyaşlarını silermiş gibi... Sen gittiğinde doğmuştu benim oğlan. Daha önce de yazmıştım; "Biriniz geldiğinde diğeriniz gitmişti; hanginiz ödül hanginiz ceza; Bilemedim... Sana ölmek; senin inceliklerini anımsayıp yazıp çizmek bana düştü. Babam; canım arkadaşım Aklıma düştün yine...