Ergenekon davası kapsamında gözaltına alınan Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk, sorgusunun tamamlanmasının ardından tutuksuz olarak yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Sonuç; herkesin malumudur. Meselenin detayı ise, hukuka saygılı olanların nerede susacakları konusunda dikkatli davrandıkları, diğerlerinin fütursuzluğa varan komplo teorileri ortaya attıkları bir hale gelmiştir. Bu yazı işin bu noktasıyla ilgilenmemektedir. 'Peki, ilgilendiği nokta neresidir?' derseniz anlatalım. İlhan Selçuk'un, serbest bırakıldıktan sonra söylediği bir cümle, insanın cümle yaşamının sorgulanması gibi. Vatan'ın yaptığı haberde İlhan Selçuk'a, "Geçmiş olsun diye kimler aradı?" sorusu yöneltiliyor, cevap koskocaman 83 yılın muhasebesi gibi; "Hiç kimse... Baykal aramadı."
KULAĞA KAÇAN PİRE
Cervantes, "Dost mu dedin? Kulağa kaçan piredir o" demiş. İlhan Selçuk'a da soruyorlar; "Geçmiş olsun diye kimler aradı?" "Hiç kimse... Baykal aramadı!" diyor. İlhan Selçuk, bu cevabıyla Cervantes'e asırlar ötesinden bir selam yollayıp, haklısın mı demek istiyor acaba? İnsanın aklına gelmiyor değil, Cervantes hangi zor durumda, bu sözü kimin için kullanmak zorunda kalmıştı? Cervantes'in Baykal'ı kimdi acaba? Dostluk; varlık içerisinde belli olacak bir şey değildir, beylik cümlesini onaylamayan birisine rastlanacağını sanmam. Ama uygulayan kaç kişidir derseniz, parmakla sayılır bence. Şöhretli ve servetli günlerde insanın etrafında oluşturulan yalancı bahar, don vurup meyveye dönemeden ölen çiçeklerin farkına vardırmaz insanı. Gerçek dost için fark edilmek, kederli bir bekleyişten başka bir şey değildir. Anlaşılan tedbirsizlik, insanın doğasında var. Öyle olmasa iyi günde; kötü günde karşılaşacağı sorunlara karşı gereken hazırlıkları yapmaz mıydı? En azından etrafındaki yalancı hareyi dağıtmak için, parmağını kıpırdatmaya yeltenmez miydi?
FARK ORTAYA ÇIKAR
Dost görünmek meselesine hiç girmek istemiyorum, o başka bir yazının başlı başına konusu olacak kadar girift. Ancak, insanlığın geldiği bu noktada, artık tecrübelerin de bir işe yaraması gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Damdan düştükten sonra değil, hâlâ damın üzerindeyken, sizi aşağıya atmak için fırsat kollayanlarla, size sahip çıkmayı bir ikbal meselesi yapmadan arzu edenleri, ayırt etmek gerekiyor. Zamanımızda, çıkar sahiplerinin bir başlarına davranmak yerine, çeteler oluşturduğuna bakılınca; dostla, dost görünen arasındaki fark da hemencecik ortaya çıkıyor. Dost, beraberliğini herhangi bir menfaate bağlamadığı için her zaman koşulsuz yanınızda olan kişi oluyor, diğerleri ise bir kazanım uğruna birbirine kenetlenmiş kişilerin, bir araya getirdiği grubu oluşturuyor, çeteyi yani. Büyük ozan Aşık Veysel ne diyor? "Dost dost diye nicesine sarıldım/ Benim sadık yarim kara topraktır." 83 yıl sonra İlhan Selçuk'un, bir sorgu geçirdim hayatım değişti demesini beklemiyorum ama, dost ve dostluk üzerine düşünceleri ne durumda çok merak ediyorum?