Pazar pazar derin mevzulara girip, kimseyi sıkmaya niyetim yok. Sadece 'Ademlerle Havvalar ne ister?' sorusuna takıldı kafam. İnsanlar huzurdan mı gerginlikten mi hoşlanırlar? Siz hangisini seversiniz?
Adam gibi ilerliyor trafik, içinizi kasvet basar da, "Bu kadar da olmaz ki yahu, ayağımız frene hasret kaldı!" der misiniz?
Besmele'yi çekmiş takmışsınız anahtarı kapının kilidine, işler tıkırında gidiyor. Çekler dönmüyor, veresiye defterinin aboneleri, borçlarını ödemek için dükkanın kapısını aşındırıyor. Tam bu noktada içiniz daralıp, "İki vatandaş içeri girse de karşılıksız bir çek bırakarak gitse, heyecansız ticaret adamın canını sıkıyor " düşüncesi içinizi gıcıklar mı?
Eşinizi, sevgilinizi, çoluğu çocuğu önünüze katmış, atmışsınız kendinizi sokağa; hava güneşli, kaldırımlar seyyar satıcıların istilasına uğramamış, hadi bir de sağ tarafınıza deniz manzarası koyalım, bizim kıyağımız olsun. Aynen bu düzen yürürken, monotonluk canınıza tak edip, size doğru gelen, Anadolu'nun başı yerde, sizi sollamaya çalışan yağız bir delikanlısına, "Doğru yürü lan!" deyip de maraza çıkarmak geçer mi içinizden?
Kuyruğa girmişsiniz, önünüzde 2 bilemedin 3 kişi var. Klimalı bir ortamda kışsa sıcak, yazsa soğuk hava suratınıza rüzgar olmuş esiyor. Diyelim; doğal gaz ödemesi için beklemektesiniz, havalar ehven gitmiş, hayatınızın görüp görebileceğiniz en ufak faturası elinizde duruyor. Her şey yolunda giderken, hızla para üstü vermeye çalışan memura duyuracak şekilde, önünüzdeki vatandaşa; "Bunun kadar eli yavaşını da ilk defa görüyorum" ya da bankoda para üstü almaya çalışan fatura mağduruna, "Paranı bozdurup gelseydin ya efendi" diyerek, bir kaşınma durumu doğurmak mı olur tercihiniz?
Eve döndünüz, yemek hazır, çocuklar komşuya teslim edilmiş, eşiniz sizi krallar gibi karşılamak telaşıyla terliklerinizi ayağınızın dibine kadar getirivermişken, "Akşam akşam bunu mu yiyeceğizben yedim de geldim!" şeklinde, harbe açık davetiye çıkaracak cümlelerden birisini kurup, sükuneti bozmak mı işinize gelir?
Mutlusunuz, ruh ikizinizi bulduğunuzu anlatıp duruyorsunuz. İş yerinde karşı cinsten bir sapık geldi musallat oldu size. "Git başımdan ben dut gibi aşığım be akıllım" demek yerine, siz deyin bir, ben diyeyim beş gecelik bir heyecan yaşamak fırsatını tepmemek için, bir kereden bir şey olmaz ruh haline bürünüp, içinizi gıcıklayan şeytanın sesini dinlemeyi mi tercih edersiniz?
Şimdi bunlar da nereden çıktı? Biz uyumlu bir toplumuz, sevgi ve saygı çerçevesinde yaşayıp gidiyoruz diyorsanız. Sormazlar mı, "Ülkede olup bitenleri uzaydan gelen abiler mi yapıyor?" diye?