Sulukule ölürken
Yolunmuş pöstekilere benzemiş Sulukule. Ya da koca bir süngerin her bir tarafından çimdik çimdik parçalar kopartılmış sanki. Oyuk, delik, harap, çürük... Evsizleştikçe insansız da kalmış, ya ne olacaktı? İkametgahlar art arda ölünce, insanlarının sesleri, avazları, uykuları, küfürleri, kahkahaları, kavgaları, sevdaları, dansları, müzikleri, her şey, her şey buharlaşmış, dağılmış...
NE DEKOR AMA Görünen başka ne mi? Hâlâ direnen tek tük binanın sağı solu boşluklarla dolmuş mesela. Onlar da hazin bir yok oluş sürecinde 'şimdilik' kalabilen son emareler olmaktan çok, ağlatıcı bir komiklik dekoruna dönmüş. Taşlar, tahtalar, teneke paneller, paslı demirler, beton parçalar, soba kurumu, çivit mavisi, lif lif kumaş cesetleriyle dertop olunca, hem her şeye benzeyen hem de hiçbir halta benzemeyen garip figürler gibi yayılmış civara.
'OH OLSUN'MUŞ Eskiden meydanlarda halka açık idam infazları yapılırmış ya, biraz da buna benziyor Sulukule'nin ipe çekilişi. Kimileri içinden-dışından "Oh olsun" diyordur şimdi eminim. "Pespayeliğin merkeziydi orası", "Az canlar yanmadı, az insan ziyanı sebil olmadı bu kuytuluklarda" diyenler de az değildir. Yorgun bir ömrün ardından can çekişe çekişe ölmekte olan bir semte en kezzaplı cümlelerle fazladan eza da vermek insan işi bir iş işte.
|