Başkasının pantolonuna döküldü bizi yaktı
Cep telefonunu kullanmaya başlamadan önce ne yapıyormuşuz, bilmiyorum. Kimi, nerede, nasıl buluyormuşuz tam bir muamma. Düşünsenize acil bir işiniz var ve cep telefonunuz yanınızda değil. Skandal! Bir telefonla yetinmeyen milletimiz, telefonunuzu istediğinde cep numaranızı vermediyseniz; kırılıyor, bozuluyor hatta hırçınlaşıyor. Neden cep telefonu? Çünkü kenefte bile olsanız hemen bulmak istiyor sizi. Ben hatırlıyorum cep telefonunu aklımızın almadığı yılları. Ev ve iş telefonlarının çok önemli olduğu zamanlar çok eskimiş sayılmaz. Ararsınız, yerindeyse konuşur değilse not bırakır, size dönmesini beklersiniz. Şimdi, bulamamanın imkanı yok. Kapalı ya da cevap vermeyerek sizi taciz etmeye meyilli değilse aradığınız. İnsanlık teknoloji kulvarında maratona çıkmış durumda. Durmadan koşuyoruz. İcatların yeni modellerine yetişmek için kendimizi paralıyor, yetişemiyoruz. Biz aldıkça yenileri çıkıyor. Buna can mı dayanır, Allah aşkına! Bütün bunları Mart ayının şimdi okuduğunuz yazısında size hatırlatıyorum çünkü; telefonlar elimizde, ne yaptığımızı şaşırmış durumda kalmamıza neden olan Alexander Graham Bell, aletin patentini 1876 Mart'ında almış. Sağır bir annenin evladı, dedesi ve babası sağırlara duymadan konuşabilmeyi öğretmenin yollarını arayan iki pir-i fani. Önce bu yolda ilerlemeye karar veren mucit Bell; işin bir noktasında, hepimizi kanser edecek muhteşem icadın ilk şeklini ortaya çıkartmayı başarıyor. Graham Bell'in ahizesi, o tarihten itibaren kulaklarımıza bir yapışıyor ki, ayırabilene aşk olsun. Daha "Aloooo" demeden telefon yoluyla kulaktan kulağa geçen ilk cümleden haberdar mısınız? Söyleyelim. Graham Bell, efendi gibi oturmuş icat mesaisine başlamıştır. Ancak bir iş kazası gerçekleşerek pantolonuna asit dökülmez mi? Dökülür ve Bell'in yardım çığlığı, telefonda duyulan ilk cümle olarak tarihe geçer. "Bay Watson, çabuk buraya gelin. Sizi istiyorum." Bay Watson'un bu çağrıyı telefonun büyük büyük büyük atası olarak ortaya çıkan aletten duyduğu kesin, ancak yardım talebine ne süratte cevap verdiği tam bir muammadır. Şimdi kendinizi Graham Bell, karşınızdakini de Watson olarak düşünün. Telefonda kaç çağrınız anında cevap buluyor? "Sevgilim hemen buluşmalıyız. Seni istiyorum." Çağrınız kaç kere anında yerine getirildi. "Kocacığım eve o beğendiğim kürkü almadan gelme. Onu istiyorum." Böyle uçuk arzularınızın hiç sektirilmeden yerine getirildiği oldu mu? "Hocam bu sene de çakarsam babam çok kızacak. Sınıfı geçmek istiyorum" şeklinde cesaretten öte saflık kokan bir cümleyi, hayatınızda bir kere olsun kurabildiniz mi? O zaman bu telefon sadece Grahan Bell'e yaramış. Asit, pantolonu delip bacak aralarına kadar inmeden Bay Watson yetişmiş imdadına....Bize de acı dolu cümlelerin yer aldığı konuşmaları dinlemek ya da hiç cevap alamamak kalmış çoğunlukla. Şimdi de uçaklarda telefonlar açık olacak diyorlar. İstemiyooooruuuuzzzz!