Bıırrrr yaa!
Tabii ki öyle. 'Nassı yani?' diye sordunuz yeniden Müslüm Gürses üzerine yazmak farz oldu buradan. Hatırlayalım neydi o içecek reklamındaki hali Müslüm Baba'nın? 'Baba' denilecek bir durumda mıdır Müslüm Babamız? 'Bırrr! Bırrr' yaa! Sorarım Müslüm'e baba diyen kitleler; o boya reklamında 'en çabuk kirlenen renk' üzerine kelam ederken öyleydi. Şimdi baştan alalım mevzuuyu. O, garibanların, varoş çocuklarının Müslüm Baba'sıydı. Hepsi kondularının duvarına fotoğraflarını asarlardı. Şimdi bir oto tamircisinin duvarında Müslüm Baba'yı görmek mümkün değil.
RANTÇILAR! Çünkü yeni zaman kuşağı onu ya Teoman şarkılarını söylerken ya da reklamda gördü. Müslüm Baba'ya bir imaj yarattılar. Gariban babası bu müzikal mit; çocukların kendilerini jiletledikleri konserler verdi. Yoksul toplulukların kendilerini heba etmeye başlamaları, vücutlarına attıkları jiletlerle ortadan kalkmalarından korkan ve 'içi insan sevgisiyle dolu ortam rantçıları!' Müslüm Baba'yı aldılar Teoman şarkılarını söylediği kliplerde görücüye sundular. Baba, Gülhane Konserleri'nde de Taksim Kemancı Bar'da da şevkle dinleniyordu. Gülhane'dekiler kendilerini jiletleyip öldürmekten, Kemancı Bar'dakiler dans ederken vücutlarının sürtünmesinden oluşacak alevle tutuşmaktan çekinmiyorlardı. İki kesim de sahiplendi Baba'yı. İkinci kesim daha çok beğendi. O kesimin bir insanı ya da mevzuuyu sahiplenmesi diye bir şey olamazdı. Sahiplenenler sahiplenilmediklerini görünce sükut-u hayale uğradılar.
ASIL KESİK KENTTE Artık kendileri için başka bir mit arayacaklardı. Onlar da o hallerini bırakıp kent merkezlerine rücu ettiler. Bir de baktılar ki asıl kesik; kent merkezlerinde atılıyor. Miti dağıtılan insanlar, kolu bacağını bir mit uğruna jiletle kesenler, 'pop'a markaya sarılıp emeği, adaleti, kadirşinaslığı unutanlar, geçmişte uzakta bir dal kırılıverse dertlenip üzülürken 'bana ne'ciliğin kollarında yaşayanlar, rahaatt rahat uyuyanlar... Ne yapacaktı ki Müslüm Baba? Sardı 'pop'a markaya. Aşık Veysel'e Karacoğlan'a saracak hali yoktu ya? Bi tek şeyi bilirim ki; bu 'alem' pazarlayacağını pazarlarçürütür, mitini yaratır-öldürür, iktidarını kurar-yıkar. Kendi bilir, kendi çalar-söyler. Sorun bunun karşısında naaptığımızdır. E ben bilmem tabi naapılacağını. Bunları görürüm ama ötesine aklım ermez. E hiç ermedi ki zaten. Bıırrrr(!) dedim ben de bu üşüten yalnızlıkta; Bırrrr! Baktım olacak gibi diil, ben de oturup vurdum sazımın teline; "Bir insan ömrünü / neye vermeli / harcanıp gidiyor ömür dediğin / para mı onur mu kaç dikenli yol / ağacın köküne / inmek mi yoksa / savrulup duruyor / yaprak dediğin!