Tren; öpsün sizi Zeki Müren!
Ah ki, ah paşam! Senden sonra Star olmak nasıl kolaylaştı bilemezsin! Bilemezsin demem lafın gelişi bilirsin; Bilmez misin? Bilirsin elbet bilenlerin bildiğinden daha fazla. Anlatayım; İstanbul'da futbol oynadığım yıllar Nişantaşı'nda Teşvikiye saunası. Antrenman sonrası bakım için girmişim buharasıcağa, bünyeyi gevşetmekteyim. Bitti olayımız çıktım dinleniyorum. Yanımdan geçti; Zeki Müren geçti yanımdan. Yapmış yarım peştamalı belden aşağıya. On Dakka geçti geçmedi içeriden şataraban şarkılar, nihavent döktürmeler, rast salmalar... Sanat Güneşi, doğuyor saunanın üzerine Nasıl ses kardeşim anlatamam. Güneş dediysem yanıltmasın; bakıyorsun gözlerin kamaşmıyor, açılıyor dinlerken. Bünye rahat, kulaklar doymuş çıkıyorum saunadan. Beşiktaş'ta iyot yapıyorum kendime, aklımda Zeki Müren'in sesi. Neyse efendim; sauna mecazdır örneğimizde. Plaktan da kasetten de 'si dii'den de dinledik Zeki Müren'i. Hoş; ne hoşu fevkalade; fevkinde durmadan ama -Aklıma geldi de sana bir kahır mektubu yazayım dedim- Aaah paşam işte senin paşa mertebesine ulaştığın zamanlardan on küsur yıl sonra Ajdar'a rücetmiştik. Hem de ne rücu paşam. Senin o dağları taşları ağlatan sesinin ardından Ajdar diye bir hilkat garibesi peydahlanmıştı alemde ve ortamda. Muz gibi soyulup yenilen, nane kokulu şarkılar -şarkı demeye dilim varmıyor ama- söyleyen bir şaşkın. Şaşırmak bile anlatmaz durumu Avrupa Yakası dizisindeki psikopat kapıcı Gaffur'a kız kardeşinin dediği gibi; 'Tanımlanamaz!' O tv programı senin bu tv programı benim fır dolaştırmışlardı o medya çığırtkanını paşam! Bir hiperstar terimi kazandırmışlardı ki dilimize sormayın! Oğlan makine mühendisi ama tahsilin cehaleti alıp eşekliği baki kalanlardandı. Utanma yok, arlanma sıfır; 'Ben hiperstarım diyor!' Seni mevzuuya dahil etmemin bir tek nedeni var o da Bülent Ersoy'un Ajdar konusundaki tavrı. Bülent hanım net tavır koyduydu Ajdar'ın jürisinde bulunduğu popstar yarışmasına çıkarılmasına. Ve biz milletçe bir felaketin eşiğinden dönmüştük paşam. Siz 60 ve Bülent hanım 30 yıl önce başlamıştınız yerleşik kurallara karşı çıkmaya. Bülent hanım başka bir bünyeyi siz başka bir 'duyarlığı' seçmiştiniz. Kimse size dönüp de 'ne yapıyorsunuz kardeşim?' demedi. Ama unutmayalım 12 Eylül paşası böyle bir nazar etmişti Bülent Ersoy hanım hakkında. Yasaklayıvermişti konser ve televizyon programlarını Yasak taa Özal iktidarına kadar sürmüştü. Sonra o billur sesi, ve nadide yorumu dinler olduk. Sonra paşam yine futbol oynamak için gittiğim Ankara'da Gençlik Parkı'nın karşısındaki odamda her gece, senin Kahır Mektubu'nla bitiyordu; 'Ne zaman bir satır yazmaya kalksam / hep seni hep sana hep bizi yazıyorum!' Ben de ne zaman yazıya otursam paşam o ellerin titreye titreye gözlerin buğulana buğulana şarkı söyleyişin geliyor gözümün önüne. Ve sen olsaydın yarışma programlarında jüride olmazdın paşam. Orhan abi; 'biz burada ilim yapıyoruz! Seçimlerimiz ilimle sanatı buluşturuyor!' mealinde şeyler söyledi bir akşam. İlim kendin bilmektir! Öyle değil mi paşam. Sen kendini bilirdin paşam. En çok da kendini bilenleri, haddini bilenleri bilirdin. Senden sonra Orhan Abi'nin kliplerinde dansözler deste deste raks ettiler, Müslüm Baba Teoman'ın şarkılarını yorumladı, İbrahim Tatlıses'e senfoni orkestrası eşlik etti, Beyazıt 30. Yıl kutlama gecesinde Zülfü Livaneli şarkılarını söyledi Yaaa paşam her şey birbirine karıştı senden sonra. Ve bunlar olurken seni hatırlıyorum hep. Radyodan o temiz Türkçe'nle şoför kardeşlere seslenişin; 'Gözünüz yolda kulağınız bende olsun!' Benim hala kulağım sende ve gözlerim yollarda... Aaah paşam aah olacakları önceden görmüş vefatına yakın bir söyleşinde şöyle demiştin; 'Yorum var yorum var! Gençler mevzusuz şeyler yapıyorlar! Sen yoksul gecelerimizin zengin gönlümüzün ışığıydın paşam. Oğluma daha 3 yaşındayken senin 'Ninni' şarkını öğretmiştim. Bir de bana annemin küçükken söylediği o Nasreddin Hoca fıkrası gibi cümleyi; 'Tren öpsün seni, Zeki Müren!'