Postal öpücü Türkiye'de
Sınır ötesi harekat sırasındaki oldu-bitti ile Ankara'ya davet edilen Irak'ın işbirlikçi Amerikancılarından Cumhurbaşkanı sıfatlı Celal Talabani'nin programını içimiz parçalanarak izliyoruz. Turgut Özal döneminde, Amerika ile iyi ilişkiler kurup Saddam Hüseyin'in altını oyabilmek için bunlara pasaport verilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşı gibi Avrupa'ya, Amerika'ya veya istedikleri başka yerlere gitmeleri sağlanmıştı. 1990'daki birinci Irak istilasından (ilk Körfez Savaşı) sonra çizilen hattın (36'ıncı paralel) altına, yani Bağdat tarafına inemedikleri için (Saddam korkusundan) Türkiye'ye sığınmışlardı. Onca yıl her şeylerini Türkiye verdi. Yedirdi, doyurdu, içirdi, baktı, sarıp sarmaladı. Saddam'ın kimyasal saldırılarından kaçıp sığındıkları ve canlarını kurtardıkları yer de Türkiye oldu... Aman Allah'ım; ne kadar şükran duyuyorlardı Türkiye'ye ve Türk Milleti'ne!.. Talabani ile Barzani, bir taraftan birbirleriyle kavgalıydılar ama ortak düşman olarak Saddam'ın devrilmesinde Amerika'nın da yanındaydılar. Turgut Özal'ın abuksabuk lafları, (federasyonu bile tartışabiliriz) gibi öngörüsüz ve şımarıkça demeçleri bunları çok semirtti.
Sezerhiçyüzvermemişti Nihayet, gelişmeler neticesinde işbirlikçi olmanın mükafatını gördüler. Biri Irak'ın Cumhurbaşkanı, diğeri de güya toprak bütünlüğü olduğu söylenen Irak'ın kuzeyinde, yani Türkiye'nin de güneyinde ve sınırın dibinde Kürdistan adı verilen uyduruk bir oluşumun devlet başkanı oldu. Amerikalılar'ın ve Avrupalı bazı ülkelerin baskıları ile Barzani'ye göre daha kurnaz ve oynak bilinen (duruma göre kıvırıp tavır alabilen) Celal Talabani, Irak'ın Cumhurbaşkanı koltuğuna oturunca Türkiye'nin davet etmesini istediler. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer (geçenlerde bir yazımızda anlattığımız gibi) hiç yüz vermedi. Fırsat buldukça ve ellerinden geldiğince Türkiye'ye kahpelik yapan Talabani ile Barzani'yi, bütün ısrarlara ve AKP iktidarının da isteğine rağmen Türkiye'ye davet etmedi. Hatta tavır koydu. Peşmerge ağalarına sırtını döndü. Sezer gidip Abdullah Gül Çankaya'ya gelince, bu işin rengi de değişti. Türk Milleti'nin de hoşlanmadığı Talabani'ye daveti, sonunda sınır ötesi operasyonun heyecanıyla ayaklanan halkın tepkisinin başka yerlere kaydığı zamanda yaptılar.
Kucakladıklarınıbilesaklıyorlar O da fırsatı kaçırmayıp koşup geldi. Halkımızın öfkesini bildikleri için "resmi" değil, "çalışma ziyareti" dediler. Askeri tören yapmayıp şeref kıtasına yer vermediler. Ama Çankaya Köşkü'ndeki Camlı Köşk'te yatırdılar. Üstelik, işbirlikçilerin sözde bayrağı yurt dışında ilk defa Türkiye'de göndere çekildi. Gül ile Erdoğan kollarına girip sevdi. Unutmadan belirtelim; 16 ay önce (27 Eylül 2006'da) PKK'ya verdikleri bir destek yine ortaya çıkınca "Dünün postal öpücüleri" diye Talabani'yi yerden yere vuran Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek de batılıların "siyaset fahişesi" dediği bu işbirlikçiyi havaalanında karşılamak zorunda kaldı. Talabani'yi Irak'ın seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak takdim eden Cemil Çiçek'in yüreği kim bilir nasıl yandı? Yanmadıysa da memleket yandı!