Türkiyemiz'in temel sorunu (2)
Dünkü yazımızda, 28 Şubat süreciyle birlikte ortaya konulan senaryo sonucunda, Türkiye'nin ekonomik ve politik olarak nereye geldiğini sormuş, cevabını bugün arayacağımıza işaret etmiştik. Söz konusu sürecin, Türkiye'nin 60 yıllık demokrasi tarihinde, politik konuşlanmaları kökünden değiştirerek, ülkeyi tek partiye mahkum ettiğini görmemek için bugün kör olmak gerekir. Öyle bir demokrasi ve siyasi partiler tablosu yaratıldı ki, Meclis'te 3 parti yasama yapıyor, 2 parti (AKP ile MHP) ülkeye dayatılan laikdindar çatışması platformunda işbirliklerine gidiyor, AKP karşıtı cephede duran CHP'nin ise her türlü muhalefeti her nedense ve nasıl oluyorsa, iktidarın değirmenine su taşıyor.
***
Bu tablo açıkça gösteriyor ki, birtakım gizli eller (yabancı ve yerli uzantıları) Türkiye'yi siyasi alternatifsiz bırakmıştır. Son seçimlerden önce ve hemen akabinde, DP operasyonu ile Doğru Yol'un ve ANAVATAN'ın neredeyse siyasetten kazınmış olması, bunun en açık belirtisidir.
***
Bu bağlamda, liberal çevrelerle AKP'nin balayının sona ermesinin de bir tür kayıkçı kavgası mesabesinde olması gerekir. Çünkü liberallerin Türkiye'de hiçbir politik gücü yoktur, sadece medyada yuvalanmışlardır ve gayretleri nihayet dar bir çevreyle sınırlıdır. Başbakan Erdoğan'ın da "Çekin arabanızı gidin" şeklindeki son söylemi bunu anlatır.
***
Gelelim sorunun sonucuna: Türkiye'ye dayatılan politik seçeneksizlik, tehlikeli biçimde bir tek parti diktatörlüğünü çağrıştırmaktadır. Bu diktanın, şeriat devletine götüreceğini zannetmek ahmaklıktır. Fakat, muhtevasında sosyal devletten ve adaletten hiçbir şeyin kalmadığı "neo-liberal" bir zümre diktası tehlikesi pekala mevcuttur. Meclis'teki komisyonda SG tasarısıyla emeklilerin çanına ot tıkanırken, vekil emekli maaşlarının artırılmasındaki pervasızlık bunu işaretidir. Kamuoyuna bilinçli bir şekilde pompalanan AKP'nin eski gömleğini giyeceği, gizli ajandasına yöneleceği şeklindeki korkulara gülüp geçmek mümkün iken, 70 milyonluk Türkiye'nin tek bir partiye ve onu yönetenlere adeta mecbur bırakılması, muazzam bir psikolojik harbin sonucudur. 43 milyonluk seçmen kitlesinde yaratılmış AKP'ye mecburiyet duygusundan kurtulmak ve Türkiye'nin yeni politik kadrolarını harekete geçirme yeteneğini devreye sokmak, en temel ihtiyaç haline gelmiştir. Kendi demokrasisinin temel taşlarını ve kadroları yaratacak yeteneği olmayan bir ülke, esir düşmeye mahkumdur. Irak'taki savaşı kazansa bile...