Bir fare öyküsü
Minik fare, çiftçinin salonda bir paketi açtığını görünce meraklandı. İçinden çıkan şeyin bir fare kapanı olduğunu görünce de endişelendi ve hemen bahçeye koştu. Amacı çiftlik halkına durumu haber vermekti. Önce tavuğa anlattı kapanı. Fakat tavuk umursamadı. Sonra çaresiz domuza gitti fare, Bir fare kapanı geldi, dedi. Domuz, Senin için dua edeceğim, demekle yetindi. Son çare inekteydi. Fakat ineğin tepkisi de ürkütücüydü: Fare kapanı ile benim ne ilgim olabilir?
***
O gece fare büyük bir gürültü ile uyandı. Mutfağa kurulmuş olan kapana, koca bir yılan kuyruğundan yakalanmıştı. Çiftçinin karısı da gürültüye uyanıp mutfağa gidince karanlıkta yılanı fark etmedi ve zehirli yılan tarafından ısırıldı. Çiftçi apar topar karısını doktora götürdü. İlk müdahaleden sonra kadıncağız eve getirildi. Yatağa uzandı, ateşler ve ter içindeydi.
***
Çiftçi, belki iyi gelir diye bıçağı kaptığı gibi kümese gitti ve tavuğu kesip karısına taze tavuk suyu çorba hazırladı. Onunla da kalmadı, geçmiş olsuna gelen komşuları için domuzu da kesmek zorunda kaldı. Fakat zehirlenen kadın bir türlü iyileşmiyordu, birkaç gün içinde öldü. Çiftçi, acı içinde, taziyeye gelen kalabalık insanların karnını doyurmak için ineğini mezbahaya göndermek zorundaydı. Minik fare ise bütün bu olayları üzüntüyle seyretti.
***
Kıssadan hisse: Birileri size yaklaşan tehlikelerden bahsediyorsa, Beni ilgilendirmez, diye ilgisiz davranmayın. Sizi ne zaman ilgilendireceğini o anda bilemeyebilirsiniz. Öyleyse gözümüzü hep birlikte açık tutmalıyız. Aynı ülkede, aynı gemide yaşadığımıza göre! Mustafa Kemal Atatürk'ün tarihi sözü ile bitirelim. Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden, içerideki cephenin suskunluğudur.