Büyük ödülü hak etmeyen bir film!
"4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün", Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ve Fıbresci ödülünü aldığında büyük bir heyecanla filmin Türkiye'ye gelmesini bekledim. FilmEkimi'nin programında görünce itiraf ediyorum resmen işi kırarak bu film için Emek Sineması'na gittim. Film bittiğinde de büyük bir hayal kırıklığı içinde sinema salonunu terk ettim. Dağ, fare doğurmuştu. Bir film ancak bu kadar kötü, bu kadar amatör, bu kadar sıkıcı ve tabii ki bu kadar estetikten nasibini almamış olabilirdi.
İki genç kızın trajedisi Film, yirmi iki yaşındaki iki öğrencinin odalarını paylaştıkları bir konutta başlıyor. Film ilerledikçe, içe dönük Gabita'nın hamile olduğu anlaşılır ve Romanya'da yasak olan kürtajı gizlice yapması için zamana karşı yarışır. Dışa dönük olan Otilia, insanların omzunda fazlaca iş yükü olan, trafiğin yoğun ve polis tehditlerinin olduğu bir şehir ortamında para, otel ayarlama ve kürtajı yapacak olan doktorla iletişimde ona yardım etmeyi kabul eder. Ancak kürtaj, iki kızın hayal ettiği gibi olmaz ve arkadaşının iyi niyetli yardımları Gabita'ya sadece sorun yaratır. Operasyonu yapan tam bir işkenceci çıkar ve çok gergin olan Gabita'dan yararlanmak ister.
Sosyal bir yara "4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün", adından da anlaşılacağı üzere Romanya'da 1966-1979 yılları arasında yasaklanmış olan kürtaj sorununu gündeme taşıyor. Romanya sineması, 100 binlerce kadının ölümüne neden olan kürtaj sorunu ile bir kez daha komünist rejimle hesaplaşmasını sürdürüyor. Komünist rejimin ve Çavuşesku iktidarının son yılllarında geçen öykü, karanlık atmosferi itibariyle bir anda seyredenleri o yıllara alıp götürüyor. Bizde nasıl bir ara "12 Eylül" filmleri furyası olduysa bugünlerde de Romanya Sineması'nda Çavuşesku ve komünist rejimle hesaplaşmak pek bir moda. Daha önce izlediğimiz "Bükreş'in Doğusu" (şahane bir komediydi), "Kağıt Mavi Olacak" gibi filmlerden sonra zincire şimdi "4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün" eklendi. Döneme özgü uygulamalardan birisi olan kürtaj, bu filmde masaya yatırılıyor. Yönetmen bu nazik konuyu toplum ahlakı açısından irdelemiyor. Hatta 'Neden bu yasak vardır?' konusunda herhangi bir şey de söylemiyor. Yönetmen Christian Mungiu sadece ayakta kalmaya çabalayan iki genç kızın trajedisini anlatıyor.
Yönetmen ödüllü Fakat ne yazık ki; böyle bir konuyu anlatmak/sinemalaştırmak için Christian Mungiu'nun tecrübesi yetersiz kalıyor. Yönetmen bir kere kesinlikle görselliğe hakim değil. Aynı şekilde filmdeki karakterlerine de. Can alıcı bir konuyu yakalamış olmak demek iyi film yapmak anlamına maalesef gelmiyor. Bunun da en güzel örneği "4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün". Yönetmen Mungiu, belki bu hikayeden güzel bir belgesel yapabilirdi ama başarılı bir sinema filmi yaptığı söylenemez. Yönetmenin estetikle en küçük bir ilişkisinin olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Unutulmamalı ki; sinema bir görsellik ve estetik sanatıdır. Bu nedenle Christian Mungiu hem aldığı ödülü Cannes Film Festivali Komitesi'ne iade etmeli hem de George Lucas'ın üç ciltlik "Estetik" kitabını baştan sona okumalı. Filmin karanlık ve estetik dışı görsel dünyasından geriye sadece film boyunca durmadan çırpınan iki genç oyuncunun çabaları kalıyor. Anamaria Marinca ve Laura Vasiliu'nun oyunculukları da olmasa bu filmde görmeğe değer bir şey yok.