Diplomasi dansı
İçeride ve dışarıda oldukça sancılı bir dönemden geçen Türkiye, son günlerdeki hareketliliğiyle dünyada da şaşırtıcı derecede dikkat çekiyor. İç politikadaki laiklik ve türban merkezli tartışmaların yanı sıra, bölücü terör ve bağlantılı gelişmeleriyle dünya medyasında gündem oluşturan Türkiye, son olarak da Ortadoğu liderlerinin diplomatik danslarına(!) evsahipliğiyle adından söz ettiriyor. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'dan Iraklı yöneticilere, İran Dışişleri Bakanı'ndan Suudi Kralı'na, ardından da İsrail ve Filistin liderlerine kadar birçok politik aktörü ağırlayan Ankara'nın diplomatik atakları önemle izleniyor.
Başdöndüren trafik Bir yanda Irak'ın toprak bütünlüğü kadar sınırımızın dibindeki terör ve bağlantılı işbirlikçi yönetim anlayışı, öbür yanda Amerika ve müttefiklerinin İran ve Pakistan kaynaklı kurgulara dayalı zorlamaları, bölgemizdeki hassasiyetleri daha da artırıyor. Bunlara bir de dünyanın gözlerini çevirdiği İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres ve Filistin lideri Mahmud Abbas'ın yer aldığı toplantı ve görüşmelerin fotoğrafları eklenince, ülkemizin konumu daha gizemli hale geliyor. Dün Amerika ve İtalya'dan arayan dostlarımızın birbirlerinden habersiz şekilde hayret ve şaşkınlıkla cevabını aradıkları soru aynıydı: "Yahu ne oluyor Türkiye'de! Terörde can verenleri ve kaçırılıp bırakılan askerleri duyuyorduk. Birden diplomasi trafiği arttı. Türkiye'yi bilmeyen ve tanımayanların kafasındaki problemli ve sıkıntılı ülke imajı bir anda silinip daha farklı bir ülke düşünülür oldu."
Peres ile Abbas farkı Böylesi hızlı trafikte Suudi Kral ile giderayak yaşanan o üzüntü verici görüntüleri bile yorumlama fırsatı bulamadan, gelelim dünkü Peres ile Abbas'ın içinde yer aldığı diplomatik dansa! Her 2 liderin de hem Ankara toplantısında hem de TBMM'de ve sonrasındaki açıklamalarında kullandıkları üslup ve özenle seçtikleri kelime ile cümleler çok önemliydi. Bir İslam ülkesi parlamentosundan konuşan İsrailli ilk devlet adamı unvanını da aldığı TBMM'deki konuşmasında Şimon Peres'in öne çıktığını kabul etmek gerek. Her şeyden önce geniş bir vizyon çizdi. Türk milletinin gönlünü alacak cümleleri sık sık ve ustaca kullandı. İspanya Kralı Ferninand'ın zulmünden kaçıp Osmanlı tarafından İstanbul'a davet edilip yerleşen Yahudiler'i hatırlatıp müteşekkir ifadeler kullanmasından, "Ülkenizin şanlı geçmişi, gelecek için de çok parlak bir vizyon oluşturuyor" demesine ve hatta Cahit Sıtkı Tarancı'nın "Memleket isterim" şiirini okumasına kadar çok etkileyiciydi. Deneyim ve tecrübesini, politik başarısıyla "karizma"ya çevirdiği anlaşılıyordu. Filistin lideri Mahmud Abbas ise daha teknik ve tabii idi. Besmele ile başladığı Meclis konuşmasında, halkının meselesini ve İsrail'in diplomatik kurnazlıklarını anlatıp bilgiye dayalı duruş sergiledi. Biraz da kendi iç kamuoyunu dikkate alıp yanlış anlaşılabilecek sözlerden kaçındı. Peres'in gösterdiği siyasi yakınlık ve içtenliğe, daha mesafeli ve kararlı duruşla karşılık verdi.
Annapolis ödülü geldi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan'a ve bizim diğer sorumlu yöneticilerimize gelince... Hepsi çok mutluydu! Hele Gül'ün bütün gülleri açmış ve Cumhurbaşkanı olarak ne büyük iş başardığını dosta-düşmana göstermişti. ABD'nin Annapolis kentinde ay sonu toplanması beklenen uluslararası toplantıya Türkiye'nin de davet edileceği haberi, Peres-Abbas buluşturulmasının en önemli zafer tacıydı. Bu sayede Suudi Kralı ile yaşanan protokol tartışmaları da gündemden kalkmıştı ya... O da cabası! Başbakan'a gelince... İlk defa başrolde olmadan tribünde seyretti olan-biteni. Sadece arada bir, 2 liderin Meclis'teki konuşmasından sonra olduğu gibi, yanına gelen Peres'in elini sıkmakla yetinirken, Abbas'ın elini 2 eliyle sararak köfteledi! Böylece sıcaklık hissi verip İslamcı kardeşlere mesaj göndermekten kaçınmadı.