Sadede gelelim
"Perşembenin gelişi çarşambadan belli olurmuş" hesabı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı George Bush ile görüşmesinin sonucu da herkes tarafından tahmin ediliyordu. Bizim gibi çoğu kimse, Erdoğan ile Bush'un çok sıcak görüntü vereceğini, ama Amerikan tarafının (Her zaman olduğu gibi) laftan öteye gitmeyeceğini biliyordu. Buna rağmen, en başta Başbakan Erdoğan'ın kendisi, yakın çevresi ve hükümet, 5 Kasım tarihini yeni bir başlangıç gibi sunmaktan kaçınmadı. Sözde Ermeni soykırımı tasarısının Kongre'de gündeme gelmesiyle birlikte yaptıkları her açıklamada tansiyonu daha yükselterek ABD'nin kendilerinden vazgeçemeyeciğini sandılar belki de... Nihayet, stratejik ortaklıktan mutlu olan Erdoğan ve çevresinin gözü hâlâ açılmadıysa da, millet her şeyi görüyor ve anlıyor. Erdoğan'ın iyimserliği üzüyor Önceki gece, Bush ile görüşmesinden sonra Ulusal Basın Kulübü'nde konuşup soruları cevaplayan Türkiye Başbakanı'nı Anadolu'nun bir ilçesindeki kahvehanede izlerken de gördük ki, halkımızın feraseti bambaşka... En az 50-60 kişinin bulunduğu kahvehanede televizyonlar canlı yayınla Erdoğan'ın konuşmasını vermeye başlayınca, iskambil ve okey oynayanlar bile ara verip dikkat kesildiler. Çoğu dargelirli olan insanların duyarlılığı öylesine anlamlıydı ki, herkes PKK konusunda, Amerika ile bugün-yarın yapılacak ortak bir operasyon (müjdesi) bekler gibiydi. Ne zaman ki, Erdoğan'ın konuşmasında 2-3 dakika geçip hâlâ beklenen bir cümle çıkmadı... Oyunlarına ara verenler mırıldanarak ekrana dönük yüzlerini masalara döndürmeye başladı. "Anlaşıldı, baba yine avucunu yalamış" diyen de "Karizma çizilmiş galiba" şeklinde hafiften gırgır geçen de oldu. Amerika Başkanı Bush'a küfür-kafir derecesinde öfkenin yoğunlaştığı mekanda, AKP'ye oy verdikleri her hallerinden belli olanlar da Başbakan'ın iyimserliğine anlam veremedi.
Kimse Amerika'ya inanmıyor Halkımızın da her şeyi bütün çıplaklığıyla görerek olup bitenlerden sonuç çıkarttığını ortaya koyması açısından, bahsettiğimiz kasaba kahvesindeki sahneler Türkiye'nin her tarafındaki gerçeğimiz artık... Kafası karışık, etnikçilikle ümmetçilik arasında gidip gelen bazı AKP'liler hariç, Türkiye'de herkes PKK terörünün arkasındaki güçlerden birinin de ABD olduğuna kesinkes inanıyor. Dolayısıyla; bugüne kadar tutmadığı sözlerini veya dostluğa yakışmayan tutumlarını da unutmayarak Amerika'ya en küçük güven hissetmiyor. Hal böyle olunca, Başbakan'ın sözleri, gazete ve televizyonlardaki yorumlar, manşetler, iki liderin bu defa anlaştığı şeklindeki yönlendirmeler zerrece karşılık bulmuyor. Bize göre de halkımızın sağduyusu inanılmaz derecede kuvvetli! Terörü ancak kendi gücümüz, irademiz ve kararlılığımızla bitirebileceğimize yönetenler de inanmalılar. Diyebilirler ki: "Halkın gördüğünü ve anladığını, feleğin çemberinden geçmiş, İstanbul sokaklarını arşınlamış Tayyip Erdoğan görüp anlamaz mı? O da biliyor ama siyaseten öyle konuşması gerek."
Yolumuzu kendimiz açalım Bizim de ifrit olduğumuz bu işte... Adamlar gözümüzün içine baka baka halkımızı ve vatanımızı bölmeye çalışıyorlar. Biz hâlâ (stratejik, müttefik, dost ülke) gibi tanımlarla müteşekkir davranıyoruz. Bush'a minnet duygularımızı iletiyoruz. Bıraksın Başbakanımız Bush'a serenat yapmayı da, sadece gelsin sadede! Türkiye sınır ötesi operasyon yapacak mı? Bölücüler ile siyaset, ticaret ve medyadaki hamilerinin de yakasına yapışılacak mı? Askerimizi kaçıracak kadar ileri gidenler, bir bir hesap verecek mi? Bunlara cevap versin.