Kardeşlik için...
Pazar günü sonbaharı seyrediyordum penceremden. Bakırköy Belediyesi'nde görevli Kürt çocukları, çocuklarımızın parkını düzenliyordu yeniden. Bir süre önce, ünlü bir inşaat şirketinin kapattığı dere yatağının lağım suları altında bıraktığı parkın kumlarını yeniliyorlardı. Durduğu yerde yaprak döken ağaçlara karşılık, onların arı gibi çalıştıklarını gördüm. Parkın orta yerinde, gülümseyen bir daveti vardı salıncakların. "Acaba" dedim. "Fırsatbufırsatsalıncağabinerlermi?" Bindiler. Yaşanmamış çocukluk, davetleri ne zaman reddetmiş ki!
***
Ülkenin karanlık tünelinde, çocukluğumdaki aydınlık resimleri hatırladım. Gündüzleri parlayan güneş yanığı tenimizle, akşamları acıları yakıp ısındığımız günleri... Açık bıraktığımız kapılardan giren kardeşlik rüzgarını. Türk ve Kürt diye ayrımı yoktu bu ülkenin. Bütün gün koşuşturmaktan ter kokardık da, kan kokmadık hiç. Aynı şarkılara koro olurken...
***
Parktaki o işçi çocukları izlerken, politikanın kirli oyununa yenik düştüğümüzü düşündüm. Sakınarak yaşamakla saldırarak yaşamak arasındaki insanları kalın bir çizgiyle ayırarak.
***
Ülkenin çöküşünü hazırlayan politika, insanları birbirine düşürdü. Bizim kanunlarımız kişiye özel hale gelmeseydi, şehirlerimiz de birbirine kaş çatar hale gelmezdi. Silah kullanmaktan çok daha anlamlı gerçeklerimiz olduğunu ne zaman fark edecektik acaba!
***
O çocuklar salıncakta sallanırken, insanları birbirine düşman edenler koltuklarında sallanıyordu. Galiba ülkemizin sallantıda olmasının tek sebebi buydu. Bu ülke, çocuklar için yaşamayı hiçbir zaman göze almadı. "Büyükadamlarıkorumaktan" fırsat bulup da...