Sizin hiç oğlunuz öldü mü?
Dicle Nehri, yatağı boyunca uzanan gökleriyle yırtıcı kuşlar için muhteşem bir göç koridorudur. Ergani Deresi'ne de varsan, Hasankeyf surlarına da çıksan, oralarda bin yıllardır oluşmuş taşkın sahalar, taşlıklar, çalılıklar, adacıklar, sarp kayalıklar, sulak çayırlar bulursun. Bunların tekmili bin yığın kuş yuvasına, beslenme kuytuluklarına evsahipliği yapar.
YAVRU BALABAN Adını bilimadamları dışında belki sadece meraklı kuşbazların bildiği; maskeli örümcek, zeytin mukallidi, küçük boğmaklı toygar, ak sırtlı kuyrukkakan, alasığırcık, boz alamecek türü kuşlar işte bunlardan birkaçıdır yalnızca. Hele de Şırnak'a, Gabar Dağları'na, Küpeli tepeliklerine yürürsen, o muhteşem ve nadir türlerin ötüşünü, uçuşunu, dala, tüneğe çalımlı çalımlı konuşunu görür keyiflenirsin.
ARMAĞAN Arının en güzel balları buralarda yapması da boş yere değildir. Dicle kaplumbağasının bu yöreye yumurta bırakması, davarın, keçinin, koyunun az ama has otlaklarda yemlenip güçlenmesi de. Bunların sürüsünün uzaktan olsun bakıp edene, daha duruşlarından "Ne kıymetli hayvan" dedirtmesi hep bu coğrafyanın armağanıdır işte.
KINALI KUZU Bunca kuşa, kurda, böceğe kucak olan eşsiz coğrafya, nasıl olur da bir ana böğrünü kezzaplayıp, yakıp yok eyler peki? Nasıl olur da yüzlerce kilometre ötede. Denizli'nin bir yoksul köyündeki Ayşe Ana'ya, yavru kuşuna, kınalı kuzusuna ağıt yaktırıp; "Şırnak'ın dağları benim yavrumu, kuzumu yedi. O Şırnak dağları batsın. Başka kulun kuzuları da gitmesin o Şırnak dağlarında" dedirtir. O zaman soralım. "Sizin hiç oğlunuz öldü mü?" diyelim ve az ötede şu yürek delici hayat hikayesini dinleyelim.
|