Morg yani mescit ve battaniyeli elektronik ACİL ana kapısının önü ÇinSeddi gibi. Hastalar ve yakınları kalabalık ama güvenlikçi sayısı da hayli yoğun. Daha ilk saniyede önümü keser, tatlıserttavırlarla sokmazlar bizi içeri. Şapkamı çıkarıyorum ki tanımaları geciksin.
HIZIRACİLBU Uzaktan durumu kesip, plan kurarken, Hicrikonsantremiharapediyor. - Usta geldik ya niye girmiyoruz? - Arabaylakoridoraalmıyorlarçocuğum... - Bırakalım o zaman aracı. Bak şurası boş... - Ambulanslaryanaşsındiyebırakılıroboşluk... - Ambulans yok ki. - Herangelebilir112HızırAcilbu... - Gelince haber verirler... - Hicriii... - Buyur abi? - Valeyeverelimistersenanahtarı? - Uygun olur... - Banabakattırmatepemi.Gecekulübüdeğilburasıoğlum.Hastaneacilkapısı...
ELİNİNKÖRÜ Farkında olmadan arka tarafına dolanmışım binanın. Yarı aydınlık bir ara yolda "Morg'agider" yazısını seçiyorum uzaktan... - Morgtarafınagidelimbari... - Ölü mü görücez abi? - Yokyavrucumkörünügörücez. - Ne körünü? - Elininkörünü.Oğlummorguniçinegirmiyoruz,yolunagiriyoruz.
SUSKİMSELERDUYMASIN İçerlek yerde küçük bir avlu da var. Oraya park ediyorum. Morg kapısının yanında 'Mescit' yazan bir kapı var. Aklımdan geçen gerçek oluyor Hicri soruyor: - Abi morgdan çıkan ölünün namazını burada mı kılıyorlar? - Çenenikapamazsanbizzattestedersin... - Susayım mı yani? - Sus... - Soru yok? - Sorudayok,konuşmakdayok,fikirbeyanıdayok...
GİRİŞSERBEST Biraz yanda ana binaya giren küçük bir kapı var. Oradan giriyor, labirent koridorlarda yürüyor, genç bir güvenlikçi bayanın oturduğu kürsüye ve acilin arka girişine ulaşıyorum. Bir nevi NasrettinHocaMezarı gibi bu mekan. Ana kapıda önlem gani ama arkadan giriş serbest. Selamlaşıp çıkıyorum oradan. Yeniden ve yaya olarak arkaya dolanıp aracımın yanına ulaşıyorum.
ATLETFANİLA Göz ucuyla Hicri'yi süzüyorum. Kırıldı mı ne. Sus pus duruyor, yüzü de tam pokerci. - Çamaşırhanevarmışorayabakalımgel... Girişin ucunda iç duvara dayalı bir bisiklet var. Çamaşırhane görevlilerinden birinindir belki. Koca avlu varken niye içeride duruyor anlamıyorum. Sıcak fena. O yüzden tek görevli atlet fanilalı karşılıyor bizi. Normal davranıp, normal sorular sorunca, orada olmamızı o da normal karşılıyor, bilgiler veriyor. Kaç kilo çarşaf, kaç battaniye, hangi miktar yastık kılıfı, sedye örtüsü kaç dakikada ne kadar sıvı sabunla yıkanırmış, notlar da alarak dinliyor StajyerHicri. Ben daha içerlere keşfeçıkıyorum ki vayyy!
KLAVYE Böylesini hani o, kübist mi ne diyorlar, tuhaf tarzlı sanatçılar var ya, onlar bile beceremez valla. İşçi giysi dolaplarının yanında hidrolikli bir hastane yatağı duruyor. Fazla yıpranmış görünmese de belli hurdayaçıkarılıp her nedense oraya konmuş. Üzerine de kolçağı kalınca bir muayene koltuğu dikilmiş. Aynı yere bir bilgisayar kasası ve klavye fırlatılmış. Hızla gidip, görevliyi alıp oraya getiriyorum... - Bienalmivar? - Yok abi burada çalışmıyor... - Kim? - Binali...
YİNEYATAK Yasabır çekerken, merdivenler çarpıyor gözüme. Binaya çıkan bir kapı da buradaymış meğer. Merdivenlerin altı bidonlarla dolu ama bilgisayarın monitörü de burada, taş basamakların üzerinde. Adam şahit olmasa; "Senbizzatgetiripkoydun.Resminiçektin" diyebilecekleri kadar saçma manzara yani. Sıcağa daha fazla dayanamayıp tekrar avluya çıkıyoruz. O sırada motor tekneleri, çöp kovaları ve bazı ıvır zıvır arasına atılmış cillop gibi bir başka hastane yatağı daha görüyorum. 1-2kare ancak çekiyorum çünkü güvenlikçiler damlıyor.
VEDABUSESİ Tartışmaya meydan vermeden, safstajyerimi de alıp gazlıyorum. Ağır hava dağılsın diye soruyorum Hicri'ye: - Nedirizleniminçaylak? - Ayıp ettik... - Neyiayıpettik? - Ayrılırken bir 'hoşça kalın' demedik adamlara... - SendeyiverseydinokadarinceruhluysanHicri... - Ben derdim demesine de konuşmayı yasakladın abi. (Maceradevamedecek)