Kim, daha Türk
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile eşi Emine Hanım'ın Amerika gezisi her yönüyle şatafatlı. Yeni doğan torunlarını görmek için yola çıktılarsa da Erdoğan çiftinin Amerika programı davetten davete koşturmacayla geçti. Türkiye'deki gibi fiş de topladılar mı(!) bilemiyoruz ama, alışverişleri yoğundu. Özellikle Emine Erdoğan'ın mağaza gezileri masraflı oldu galiba! Aile ve çevre kalabalık olunca hediyeleşme de kolay olmuyor tabii ki! Neyse; Bayan Bush'un yemekli davetinden ötürü Emine Hanım'ın bir günlük oruç bozması dışında, Erdoğanlar mükellef sofralarda iftar açtılar. Siyasetçi, sanatçı ve işadamlarından oluşan ünlülerle birlikte oldular. Hatta, Emine Hanım dünyanın en pahalı ve ünlü sanat merkezi Broadway'e de geçerek "Operadaki Hayalet" müzikalini izledi. Amerika'daki diğer bakan eşleri ile izlediği müzikali "Çok büyüleyiciydi" diyerek övdü.
Alıcı-satıcı ilişkisi olmasın Erdoğan çiftinin bu seyahatinde çok ilginç şeylere de rastlandı. Mesela, Muhtar Kent adındaki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının CEO'luğunu yaptığı Coca Cola firması da Başbakan Erdoğan onuruna iftar verdi. O iftara, dünya medya devi Rupert Murdoch da katıldı. TGRT'yi alarak Türkiye pazarına Fox TV ile giren Murdoch, "Bu defa da Sabah ve ATV'ye talibim" dedi. Yahudi işadamı Murdoch, Başbakan Erdoğan ile yan yana bu görüntüleri verirken eski Başbakan Mesut Yılmaz geçti gözlerimizin önünden... İşadamı Korkmaz Yiğit ile görüşmeleri ve Yiğit'in Milliyet başta olmak üzere medyaya uzanması gibi birçok çetrefilli işi hatırladık. Nihayetinde Mesut Yılmaz'ı Yüce Divan'a kadar götüren Türkbank ihalesini düşündük. Şu Ramazan günü fitne-fesattan kaçınarak Sabah-ATV ihalelerinde hayırlı sonuçlar alınması için dua ettik! Ama, her şeye rağmen "bir şeye" akıl erdiremedik. Erdoğan ile Murdoch'un yan yana olduğu o iftarda alkolsüz içeceklerin yanı sıra kırmızı ve beyaz şarap da sunulmuş. Acaba, o zıkkımları(!) bu mübarek günlerde içen oldu mu?
Amerikalı'nın Türklüğü Ve gelelim Başbakan'ın bu gezisinde bizi en çok etkileyen, hatta (itiraf edelim ki) derinden de üzen bir sahneye... Bazılarının "Fethullah Gülen'in iftarı" dediği New York'taki Waldorf Astoria Oteli'nde yaşanan sahne... Eski ABD Başkanı Bill Clinton'un eşi Demokrat Parti'den başkan aday adayı olan Senatör Hillary Clinton'un da katıldığı "Dostluk Yemeği" adlı iftarda Brooklyn Belediye Başkanı Maty Markowitz de bir konuşma yapıyor. Adam, ceketinin içinden Sarar markasını gösteriyor, sonra Fenerbahçeli olduğunu söyleyip "Ben Yahudi Türk'üm. Türkiye'yi çok seviyorum" deyip elindeki cihazdan "Türkiyem" şarkısını dinletiyor. Tabii ki, anavatandan binlerce kilometre uzaktaki vatandaşlarımız da gaza gelip heyecanlanarak "Türkiye, Türkiye" diye tempo tutuyor. Geçen ay Türkiye'yi ziyaret ettiğini de hatırlatan Amerikalı Belediye Başkanı "Burada ezan sesi duyamıyorum. Ezan sesini özledim" dediğinde salondan alkış tufanı yükseliyor. Konuşması boyunca hindi anlamındaki İngilizce Turkey kelimesi yerine Türkiye diyen Türk dostu Başkan konuşmasını nasıl bitiriyor biliyor musunuz? "Ramazan mübarek olsun. Ne mutlu Türk'üm diyene..." Üstelik Türkçe söylüyor Türk dostu Maty Markowitz... İçinden gelerek, hissederek, duygulanarak... Dolayısıyla salondakiler de çok duygulanıyor.
Darısı bizimkilerin başına Peki, böylesine muazzam ve heyecanlandırıcı bir sahnede Amerikalı Başkan "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünü gururla söylerken, bu sözü haykırmaktan kaçınan acizler gözünüzün önünden geçiyor mu? Mesela, o salonda bu söz söylendiğinde titreyen olmuş mudur? Doğrusu, biz oralarda bulunmadığımızdan herkesi tahlil edemeyiz. Ama, Türk yerine Türkiyeli olmayı; Türk Milleti yerine de 36 etnik kökenle tarif yapmayı sürdürenler biraz olsun utanmışlardır herhalde! Utanmasalar da yüzleri kızarmıştır!