Buğulu Ses
Önemli bir olay oldu mu, oldu. Sayın AbdullahGül, 11. Cumhurbaşkanı seçildi. Düğün, dernek kuruldu. Kayseri'den top sesleri yükseliyor. Medyanın liberal kanadı ile muhafazakarkanadı, ekrandaki açık oturumlarda bir araya gelip, şen şakrak kutluyorlar. Mevsimlerden de yaz ya, Boğaz kıyısında, püfür püfür esen açık hava mekanları kurmuşlar, herkes bir koltuğa kurulmuş, görüş ve düşünce attırıyorlar. Yüzlerde büyük bir sevinç var. Aralarından birkaç eski siyesetçi, Nuh'u Nebi'den kalma adamlar, politik anekdotlar anlatıyorlar. Laik hanım gazeteciler, iktidarın el üstünde tuttuğu köşe yazarları falan, çok önemli şeyler söylüyormuş veya dinliyormuş gibi yapıyorlar. Hepsi sevinçli ve çok mutlu Ben demokrasikazandı diye sevindiklerini kabul etmek istiyorum. Fakat mesleki tecrübem başka bir şey söylüyor. Sadece ekrandaoldukları için ve devrandöndüğü için mutlu ve sevinçteler. Çünkü onların bağımlığı bu! Görünmükvekendileriniönemsemekbağımlığı! Muhteşem manzaralı mekanlarda birbirlerini ağırlayıp, yüceltiyorlar, Türkiye'nin, yoksulluk ve açlık sınırında debelenen emeklilerinin, işçilerinin, memurlarının ve çiftçilerinin, ay sonunu veya hasat sonunu getirmeye uğraştığı milyonlarla ifade edilen Cumhur' una, temsilcilerinin Çankaya'ya çıktığı müjdesini muştuluyorlar. Çünkü devran böyle dönüyor.
***
Nitekim devran o şekilde döndüğü cihetle, AbdullahGül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesinin üzerinden henüz 1 saat bile geçmemişken, ekranlarda o BuğuluSes insanların kulaklarında yankılanmaya başlıyor. Atatürk belgesellerinden KurtuluşSavaşı belgesellerine, Ecevit'in ölüm belgeselinden AbdullahGül belgeseline kadar hiç değişmeden, hiç etkilenmeden, yüzünden hiç kıl oynatmadan, aynı tempo ve ihtiramla müthiş araştırmacılığını ortaya koyan o BuğuluSes! O müthiş profesyonel belgeselcilik, saniyen ve salisen yeniden hortlayıp karşımıza çıkıyor. Biliyoruz ve anlıyoruz ki işini yapıyor o isyankarromantik!
***
Fakat bir tek noktada güçlük çekiyorum. İnsan bu kadar romantik, bu kadar duygusal bir görüntünün arkasında bu kadar profesyonel olabilir mi? Benim mesela, AbdullahGülBelgeseli'ni izlerken, çünkü mesleğim icabı izlemek zorundaydım o BuğuluSes' i... Küçük Abdullah'ın çocukluğunda gazoz satamamış olmasını, gittiği boş mektep sıralarını ve babası eve geleceği zaman top oyununu bırakması gibisinden zerre kadar haber değeri olmayan şeyleri bile izlerken ve de sırf o BuğuluSes sebebiyle yüreğim burkulur, boğazımda bir şeyler düğümlenirken... Belgeselcinin (anlatıcının) sesinde kıl oynamamasını Tanrı'nınbirvergisi olarak mı, yoksa profesyonelliğinşahikasıolarak mı algılamalıyım diye düşünmeden de edemedim, edemiyorum.
***
Allah'tan Türkiye'nin böyle Buğulu bir Ses'i var. Yoksa, belgeseli yapılacak önemli olaylar ve önemli insanlarımızın hali nice olurdu? Buyoksasadecebirsesmi diyecek kadar mehrametsiz olamam ama...