Susuzluk, zeytinyağı ve Ankara
Ankara'da süregelen Çankayasavaşlarına kilitlendik. O kadar ki memleketi kasıp kavuran susuzluk ve kuraklık tehlikesi solda sıfır kaldı. İlle de Başkent'in, öteki bütün bölge ve şehirlerden daha susuz kalması bir takdir-i ilahi midir, bilemem. Ama şunu bilirim. Allah'ın sopası yoktur.
***
Ankara'da susuzluğu sadece ülkeyi yönetenler ve politikacılar çekecek olsaydı, belki bir miktar ders alırlardı. Ama muhterem halkımız da çekiyor susuzluğu. Verdikleri oylarla MelihGökçek'i neredeyse Nuh'u Nebi'den beri Belediye Başkanlığı'nda oturtan Ankara seçmeni, yoksa sırf bu sebeple cezalandırılıyor mu, diye düşünmek de herhalde fazla zorlama olur.
500milyarmetreküp Türkiye'ye normal iklim şartlarında (Bu yılki kuraklık bir istisna olmuş olsun) 500milyarmetreküpe yakın yağış düşüyor. Yani düşen yağış bakımından Türkiye dünyada hatırı sayılır su alan bir ülke konumunda. Gel gör ki, aynı Türkiye, aldığı 500milyarmetreküp yağışın ancak 180milyarmetreküpünü kullanıyor, gerisinin denize akışını seyrediyor. Su akar Türk bakar, misali.
Rezervuaryok Ülkeyi yönetenler, hiçbir zaman gelecekle ilgili endişe duymadıkları için, dağın arkasını görmeye çalışmadıkları için ve sadece günlük işlere kafa yordukları için... Memleketin su kullanımını stratejikbirdüzene oturtmayı düşünmediler. Düşen yağışın nehir ve göllerde yaptığı birikimi, yönlendirmek, büyük rezervuarlarda toplamak kimsenin aklına gelmedi. İstanbul örneğinde olduğu gibi en büyük su rezervuarları, Ömerli ve Çekmece gölleri, doğal rezervuarlardı. Hiçbir hükümet, hiçbir belediye bu işi kendisine asli görev olarak seçmedi, biriki istisna dışında. Daha önceki yıllarda ülkemize düşen milyarlarca metreküp yağışın, 200-250 milyar mekreküpü rezerve edilmiş olsaydı, bugünkü susuzluk rezaleti yaşanır mıydı?
Nehirlerinyerideğişmez Kölkü çözümler yerine her zaman palyatif çözümler düşünen yöneticiler, şimdi de Kızılırmak ve benzeri nehirveçayları, mecralarından başka yerlere akıtmayı tasarlayabiliyorlar. Çünkü yumurta kapıya dayandı. Ama olacak şey değildir. Doğa katliamıdır. Bakınız. Başlıkta niye zeytinyağı kelimesini kullandığımı açıklayayım. Kendi sularına çok değer veren akıllı ülkeler, büyük rezervuarlarda suyu topluyorlar ve buharlaşmasındiye yüzeyini suyun kimyasını ve kalitesini bozmayacak kimyasallar ile kaplıyorlar. Benimki tamamen bir benzetme. Bir tas suya zeytinyağı koyun ve güneşe bırakın. Bakın bakalım, kolayca buharlaşıyor mu? Buharlaşmaz çünkü zeytinyağı yüzeyi kaplayacak ve buharlaşmayı muazzam biçimde geciktirecektir. Size son bir söz söyleyeyim: Çankaya'ya AbdullahGül çıksa da, çıkmasa da susuzluk sürecek! Bu susuzluk dindar mı olur, laik mi olur, artık orasını bilemem.