Bir tutkunun tarihi
Biliyorsunuz her sene 19Temmuz'da DünyaFenerbahçelilerGünü, yurtiçi ve yurtdışında milyonlar tarafından kutlanmakta. Önceki gün de kutlamalar vardı ama bu seferki bir başkaydı. Çünkü 19.07.2007,100.Yıl'a denk gelen bir tarih. Kadıköy'ü, hele BağdatCaddesi'ni sizlere anlatabilmem mümkün değil. Her halde programı FBTV tekrar tekrar yayınlayacaktır. Kaçırmamanızı tavsiye ederim. Her yazımızda yeni trnansferlerden, gidenlerden, taktikten, sistemden vs. bahsediyoruz. Ama bugün köşemi Fenerbahçe'nin 100 yaşına bastığı 19.07.2007'ye ayırmak istiyorum. Kaleme sarılmadan önce televizyonun karşısına kuruldum ve "Bir tutkunun tarihi" adlı Fenerbahçe belgeselini izledim. Tabi ki böyle bir tarihi şu kadarcık bir yere sığdırmam mümkün değil. O kasetin içinde kendimi de görünce kelimelerle ifade edemeyeceğim duygular yaşadım. Gururlandım, ağladım. Dökülen gözyaşlarım acıyla değil, böyle bir şanlı kulüpte görev yapmanın, ter akıtmanın, mağrur ve dik duruşuyla akıtılan göz yaşlarıydı. Attığım goller gözümün önünden film şeridi gibi geçiyordu. Şampiyonluklar, gol krallıkları, kaptanken kaldırdığım kupalar, Cumhurbaşkanlığı,Başbakanlık,TSYD,Donanma,VatanKupaları'nın yanı sıra en son yine bizim kaldırdığımız TürkiyeKupası. Kaybettiğimiz arkadaşlarımızı düşündüm. HüseyinÇakıroğlu ile Bordeaux zaferini yaşarken attığı o muhteşem golle Türkiye'yi ayağa kaldırdığı anı yaşadım. "R"leri söyleyemeyen sevimliliğine, ağzından eşek kelimesi çıkmayacak kadar efendiliğine, tek bir kötü alışkanlığı olmamasına ve sporcu kişiliğine rağmen kalleş bir hastalığın kurbanı olduğu günü hatırladım. Fenerbahçe'ye Antep'ten gelmesine rağmen aslen Suadiyeli olan ve doğuştan Fenerbahçe'yi kalbine gömen arkadaşıma Allahtan rahmen dilerim. Yine Paşa lakaplı HüseyinÇevik'i düşündüm. Onu da aynı kalleş hastalık aramızdan aldı. Futbolu bıraktıktan yıllar sonra Ankara'da bir Fenerbahçe maçı öncesi kalabalığın içinde Paşa'yı gördüğümde, "Nereye?" soruma verdiği yanıt aynen şöyleydi: "Kale arkasına Selçuk, kale arkasına. Futbolu bıraktık diye Fenerbahçemizden vazgeçecek değiliz. Çocukken de bu tribüne giderdim şimdi de. Bizim protokolde falan işimiz yok. Burada tezahüratımızı rahat yapıyoruz." İşte bunları düşündüm. Sonra, "Rahat uyu Paşa kardeşim" dedim ve "Kızın Pelin senin bıraktığın yerden devam ediyor. Salonlarda Fenerbahçe taraftarlarının en sevdiği isim oldu. Maçlardan önce senin resimlerini, posterlerini sakladıkları yerden çıkartıp Pelin'e emanet ediyorlar" diye devam ettim. Her halde mutlu olmuştur. Çocukluk kahramanım olan Cemil ağabeyin jübilesinde formasını bana emanet ettiğini hatırladım. O bayrağı şerefle taşıyıp Rıdvanlar'a, Oğuzlar'a, Aykutlar'a verdiğimizi düşündüm. Leflerler'le,Canlar'la,Ziyalar'la,Fikretler'le,Basriler'le,Melihler'le,Halitler'le,Ercanlar'la ve daha niceleriyle şahsen tanıştığım için onur duydum, gurur duydum. Beni bu kulübe getiren NaciBarlas ağabeyime şükrettim. FarukIlgazlar'la, RaziTraklar'la, AliŞenler'le, FikretArıcanlar'la, TahsinKayalar'la çalışmanın şerefine nail olduğumu, GüvenSazaklar'la, MetinAşıklar'la, HasanÖzaydınlar'la ve en son AzizYıldırımlar'la beraber Fenerblahçe'nin sorunlarını tartışarak ne kadar büyük bir onur kazandığımın farkına vardım. Dedim ya ne kadar yazsak boş. Her takımın tarihi önemlidir. Elbette hepsine sonsuz saygı duyuyorum. Ama Fenerbahçe gerçekten dünyada eşi benzeri olmayan değişik bir kulüp. Tarif etmenin mümkün olmadığı, sadece Fenerli olanın bileceği bir duygu bu. Kutlamaların da diğer kulüplere nazaran çok daha abartılı olması yanlızca bu gerçekten kaynaklanıyor. Yazıma sevgili Kıraç'ın marşından bir alıntı ile kapatıyorum: Yüzyılöncedoğduşanlıefsane,yüzyaşındamutluol(du)Fenerbahçe."