Pervasızlığın sonu
Yazılı ve görsel medya ile köşe yazarlarının tamamı "Çankaya'da Gül dönemi" diyerek Abdullah Gül'ü adeta her şey olmuşbitmiş gibi Cumhurbaşkanı ilan ederken "Dereyi görmeden" başlıklı yazımızda sürecin çok zor olduğunu vurgulamıştık. Öyle de oldu işte! Siyasi iktidarın inanılmaz baskı ve psikolojik propagandasına teslim olmuş Türkiyeli medya! (Türk kelimesini onlar kendilerine yakıştıramıyor) daha TBMM'de seçim yapılmadan Cumhurbaşkanı'nı seçip ne yapacağına dair demeçler bile aldı. Biz de bu tiyatroyu görüp Gül'ün de içinde yer aldığı 28 Şubat süreci sonrasındaki Yalım Erez'li hükümet senaryolarını hatırlattık. O zaman Erez'i "Başbakan" ilan edenlerin, şimdi de Gül'ü Cumhurbaşkanı ilan ettiğini belirtip "TBMM'de her şey başa dönebilir" demiştik.
Mesele, türban olmamalı Yaklaşık 9 yıl önce yaşananlardan ders alamayanların şımarıklığıdır bu süreçte de şahit olduklarımız... Her şeyi ele geçirme, devletin bütün makamlarını elde etme ve kendilerinin dışındaki herkesi "öteki" diye ayrıştırıp vurdumduymazca ve pervasızca hareket etmelerinin sonucudur. Yani, birilerinin bozuk plak misali tekrarladığı gibi, sadece türban meselesi değildir. Zaten öyle de olmamalıdır. Çankaya'nın hemen yanıbaşındaki TBMM Başkanlığı ile sağ ve sol tarafındaki Başbakanlık ve Dışişleri Köşkleri'nde olan türban, arada sadece yolun bulunduğu 150 metre ötedeki Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde mi problem oluyor! Tabii ki hedef açısından farklılık var ama, meseleyi türbana odaklayanlar, Tayyip Erdoğan yerine Abdullah Gül ismi üzerinde afalladılar!
Psikolojik savaş var Onun için Çankaya meselesine, yani Cumhurbaşkanlığı'na öncelikle zihniyet açısından bakmak gerek. Abdullah Gül'ün eşinin başı açık olsaydı Cumhurbaşkanlığı'nı alkışlayacak mıydık! Doğrusu, en azından kendi adımıza "Hayır. Biz, asıl o zaman üzülürüz" deriz. Neden? Çünkü, Gül'ü, bugüne kadar ki görevinde gördük. Irak'ta Türkmen kardeşlerimizin hunharca katledildiği, askerimizin başına çuval geçirildiği, AB adına Kıbrıs'ın "Yes be annem" çığlıklarıyla elimizden çıkartılmaya çalışıldığı, Amerika'dan gelen her isteğin hayata geçirildiği, vatan topraklarının parsel parsel satışa sunulduğu, Leyla Zana ve arkadaşlarının "AB istiyor" diye hapishaneden çıkartılıp Dışişleri Köşkü'nde ağırlandığı, Talabani-Barzani ikilisinin öpüldüğü, soykırım iddialarının dünyanın her yerine yayılıp kemikleştiği, Türk Cumhuriyetleri ile topluluklarının unutulmaya bırakıldığı dönem olarak anacağız Gül'lü yılları... Başarı veya başarısızlığı bu kadar açık olan biri Türkiye'nin Cumhurbaşkanı olacak ve bu da psikolojik savaş ile dayatılacak öyle mi? Türk Milleti de bu oyunu bozamayacak haaa!