Paris, Je t'aime!.. (Toi aussi...)
Bu muhteşem filmi seyretmekte geç kaldım. Bu nedenle de "Paris,SeniSeviyorum" filmi hakkında şimdi kalem oynatabiliyorum. 'Paris' deyince ilk aklınıza ne gelir? Eyfel Kulesi? Bastil ya da Zafer Meydanı? Sanat ya da aşk? Yoksa ışıl ışıl bir kent mi? Aklınıza ne gelirse gelsin 'Paris, Seni Seviyorum'da hepsi, hem de en güzelinden var.
Paris,aşıklarşehri Şehir Paris olunca, aşk her yere uğruyor. Barlarda, kafelerde aşk, Eyfel Kulesi'nde, metroda aşk... Aşk, aşk, aşk! Paris'in her köşesinde aşk. Tabii bir vampirle karşılaşmak ya da OscarWilde'dan öğüt almak da Paris'te aşk yaşamanın cilvesi. Farklı sosyal sınıflar, kültürler ve atmosferlerin karışımı film, kentin çeşitli yerlerindeki sevinçler, ayrılıklar, garip rastlantılar ve aşk dolu hikayelerden oluşuyor. Daha önce '11'09'01 September 11'da 11 ülkeden 11 yönetmen farklı hikayelerle kendi 11 Eylül'lerini anlatmıştı. (Ne tesadüftür ki bu film de Fransız sinemasının ortaya çıkardığı bir eserdi.) "Paris,SeniSeviyorum" da bu kez dünyanın farklı ülkelerinden 20 yönetmen, Paris'in 18 bölgesini kendi bakış açılarıyla anlatıyor. Paris'i bugünkü haliyle ve görülmemiş yönleriyle aktarıyor.
Ustalarbirarada... "Paris,SeniSeviyorum" un her planı ayrı bir hikaye. Tıpkı GuydeMauposant'ın hikayeleri gibi. Her hikaye bağımsız, her hikayeyi başka bir yönetmen çekmiş olsa da filmi bir bütün içinde keyifle seyretmek mümkün. Tabii ki bunda Paris şehrinin çekiciliğini unutmamak gerekir. Yoksa daha önce izlediğimiz üç ünlü yönetmenli "Eros" fiyaskosu hâlâ gözümüzün önünde. Bunda böyle bir şey yok. İnanıyorum ki bu film yönetmenleri, hem de oyuncuları ile sinema tarihine geçecek. ABD bağımsızlarından GusVanSant'tan AlexanderPayne'ye, JoelveEthanCoen kardeşlerden WesCraven'e; Avrupa sinemasının muteber isimleri TomTykwer'den GerardDepardieu,FredericAuburtin'den OliverSchmitz'e herkes yeteneğini Paris için konuşturmuş. Her biri ayrı bir sinema diline sahip yönetmenler farklı hikayelerle dantel gibi bu filmi işlemişler. Eğer, bölüm geçişlerinde yönetmenin/yönetmenlerin adı yazılı olmasa bu farklı sinema dillerini fark etmek imkansız. Bu hem yönetmenlerin ustalığının, filmin başarısının ve elbette Paris'in neden ışıklar ve aşıklar kenti olduğunun en güzel ispatı. Bu kadar usta yönetmene elbette dünya sinemasının en iyi oyuncuları eşlik ediyor. SteveBuscemi'den WillemDafeo'ya, NickNolte'den GeneRowland'a, JulietteBinoche'den MarianneFaithfull' a, BarbetSchroeder'den GaspardUlliel'e bu oyuncular her saniyenin tadını çıkara çıkara oynuyorlar. Tek dertleri var: Rollerini iyi yorumlayabilmek. Bu kadar yönetmen, bu kadar oyuncu arasında hiç mi öne çıkan yok? Elbette var. GerardDepardieu'nun yönetmenliğine bayıldım. Ayrılmak üzere olan bir karı-kocanın hikayesi ancak bu kadar olgun bir sinema dili ile aktarılabilirdi. Juliette Binoche, göründüğü her yeri aydınlatıyor. Yine olağanüstü. Nick Nolte...
Hakikatenözlemişim Ve favori hikayem: OscarWilde'ınmezarı. Hem sinemasal olarak hem de hikaye olarak uzun süre unutamayacağım güzellikte. Hele Oscar Wilde'ın gence verdiği o öğüt: "Gitarkasından.Yoksakalbinölür." Bu film sadece bu söz için bile seyredilir. "Paris,SeniSeviyorum" başucu filmlerinden biri oldu. Çevirip çevirip yeniden seyretmek istiyorum. Hem filme doyamadım hem de Paris'e. Ah o Paris planları... Işıl ışıl. Sevgilimle Paris'e gitmek, ona Eyfel Kulesi'nde evlenme teklif etmek istiyorum. Jet'aime!