Hey gidi günler
Burnumuzda tüter, çocukluğumuzun baraka okulları. Yollar çamur, insanlar değil. Yerde bulduğumuz gazete sayfalarına, değerli kitap muamelesi yaptığımız yıllar. O sayfaları okurken, ceketimizi ilikliyoruz. Nereden bilelim bir gün gazeteciliğin güvenini yitireceğini... Ruh satmanın kitabını yazanların da bir gün gazeteci olacağını.
***
Burnumuzda tüter, ceplerimize kum dolan sahil çocukluğu. Para düzenin tanrısı değil, en büyük servetimiz deniz gibi sevgi. Dostluğun, kardeşliğin hiç bitmeyeceğini sanıyoruz. Gazetelere inanıyoruz, kutsal bir kitaba inanır gibi. Onları bizden yana sanıyoruz. Nereden bilelim tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmanın, aslında palavra olduğunu... Dürüstlüğün miadının dolduğunu.
***
Burnumuzda tüter, sevda kaplı defterlere şiirler yazdığımız günler. Aşklar gecelik değil, ömürlük. Annabell Lee hepimizin sevgilisi. Parasız yatılı yalnızlıklarımız var ama yollarda yalnız yürümeye alışık olmadığımız yıllar. İnsan insanın yurdu, kurdu değil. Gazetelerde aşk hikayelerini okuyoruz. Nereden bilelim bir gün mankenlerin, öğretmenlerden daha değerli hale geleceğini...
***
Şimdi bazı gazeteleri okurken, burnumun direği sızlıyorsa sebepsiz değil. Böyle bir sistemde, toplumun bozulması da sebepsiz değil.