CafeBlog
Hep gündem yazılacak değil ya, biraz da bizden. Başta olduğu gibi. Yazmaya başladığım ilk dönemlerdeki gibi. İç dökmek amacıyla. Kifayetsiz. Rastgele tuşlara basa basa, beyazı kirlete kirlete. O kadar çok değişiklik oldu ki hayatımda. Özellikle son dönemde. Bir oğlum oldu. Oğlum. Bir evladın, insan hayatını nasıl değişterebileceğini tasavvur etmenin zorluğuyla. Bakış açının değiştiğini görmek, ama en çok da bu hayatta yol aldığını, hadi daha açık söyleyeyim yaşlandığının farkına varmak, onun, dışarıda ilk nefesini almaya başladığı saniyelere denk düşüyormuş. Eve gitmek için can atan babaları,kucağında uyuduğu zaman anlayabiliyormuş insan. Baba sıcaklığının, uyuması için gerekli etkenlerden biri olduğunu, inleye inleye ağladığında fark edince, sırf ona sıcaklığını daha fazla hissettirebilmek adına, bir kanepenin tepesinde, saatlerce kıpırdamadan durabilme kabiliyetini kazanmak için ne kadar çabaladığını kimsenin anlaması beklenmiyormuş meğerse. Ne kadar yanlış tanımışım babaları, babamı. Bana kıyamamanın verdiği cüretle neler yapmışımçici heveslerimi tatmin adına. Bir anlık isteklerimin onun yüzündeki derin çizgilerin oluşmasına mal olduğunu nasıl anlamamışım? Yeni pantolon isterken, muz isterken, cebindeki paranın ancak kendini idare edeceğini bildiğim halde harçlık isterken... Geri dönüşü olsa yaşamın ve bir o anlık geri alsam, pürüzsüz yüzü olur muydu babamın? Ve ben bu yaptıklarımdan pişmanlık duymalı mıyım? Soruyu babama sormayın. Onun yanıtını biliyorum. (www.pezek.com)