Senin gibi bir kız
Hayat bazen nankör mü davranıyor bize? Yoksa nankör olan hayat değil de biz miyiz? Birbirimizi aşağılayan ya da yücelten hayat mı? Değil. Öyleyse kim? Biz! Geçen gün bir bayan arkadaşımla konuşuyorum. Dediki: "43 yaşıma bastım. Bekar olduğum için insanlar bana zavallıymışım gibi bakıyorlar. O bakışlar yetmezmiş gibi, bir de laf sokuyorlar. Benim gibi iyi bir kızın, nasıl olurda bu zamana kadar bir isteyeni filan çıkmamış!" Bu konuda arkadaşım dertli mi dertli. Eee, kızcağız haksız da değil. Bu saatten sonra gel de insanlara derdini anlat. Zaten yalnızlık gelip yakasına yapışmış. Gençken yaptığı hatalar, sonradan bir bir pişmanlığa dönüşmüş. Geceleri yatağa yalnız girip başını yastığa koyduğunda, gözyaşları yastığına bir yağmur damlası gibi akarken, mutsuzluk arkadaşı olmuşken, bu yetmiyormuş gibi bir de insanların ağız kokusunu çekiyorsun. O saatten sonra yaşamını zorlaştıran yalnızlığın değil, milletin işte bu ağız kokusu... Kimse yaşamının böyle olmasını istemez zaten. Ama bunu kimseye anlatamıyorsun. Millet meraklı. Millet boş konuşmayı seviyor. O insanların yüzüne şunu haykırmak istiyor çoğu bekarkadın: "Zamanında adamın birisini sevdim. Ama adam değildi. O adamın adam olmadığı gibi, ben de kadın olamadım! Aklımı kullanamadım. Koca 10 yıl onun peşinden koştum. O ise başımın altına yastık koydu. 'Habugün' dedi. 'Hayarın' dedi. Ha demekle belki evlenemiyorsun ama zamanı geçirebiliyorsun.Ben de evlenemeyip zamanı geçirenlerdenim. Sonra ise hem adamın hem de zamanın azizliğine uğrayan, adını da sizlerin koyduğu gibi evdekalmış o kadınlardan biriyim." İşte böyle sevgili okuyucularım. Uzunsüreliflörtlere bu yüzden karşıyım. Uzun süreli flörtler sonra uzuneşek oyununa dönüyor. Taraflar zamanla birbirlerinin sırtlarına biniyorlar. Sonra birbirlerini sırtlarından atıyorlar. Her zaman şunu söylerim; "Akıllı bir kadın, erkeği 1 yıl içinde nikahmasasına oturtan kadındır." Bir ilişki ne kadar uzun sürerse, o kadar tükenmişlik oluyor. O nedenle insanlar uzun süreli ilişkiden hemen sonra, kısa süreli bir evlilik yaşıyorlar. Çünkü geriye tüketecekleri bir şey kalmamış oluyor. O bayan arkadaşımı çok iyi anlıyorum. Kendisini sokağa atılmış gibi hissediyor. Sıkışmışlığın pençesinde hapsoluyor. Yargılamacı tavra sahip insanlara karşı kendisini savunamıyor. Üstelik savunsan ne yazar? Kime, neyi savunuyorsun... Ama onların o tavrı da canını sıkıyor. Sonra o komşuların çay toplantılarında dedikodu malzemesi oluyorsun. Hemen seninle dalgalarını geçiyorlar: "Vah, vah yazık kadına! Ay şekerim bu saatten sonra erkeksiz olmakta zor vallahi. Kim bilir acaba kadın nasıl kendisini tatmin ediyordur? Aman kız, kocalarımızı uzak tutsak iyi olur. Bakarsın bizimkileri baştan maştan çıkarır." Bu yaşadığımız hayatın acımasızlığı değil o kadınlara. Bu ayıp sadece bizlerin!