'Kurtarılmış bölgeler'
15 yeni üniversiteye kurucu rektör atanmasıyla ilgili tartışma devam ediyor. Hükûmet, eski uygulamayı aynen benimsemiş ve üniversiteleri kuracak rektörlerin Milli Eğitim Bakanı ile Başbakan'ın belirlediği 3 isim arasından, Cumhurbaşkanı'nca atanmasını öngören bir düzenleme yapmıştı. Sezer, eskiden de böyle bir uygulama olmasına rağmen, "üniversitenin bilimsel özerkliğini" öne sürerek yasayı veto etmişti; TBMM kanunu aynen benimsemiş, bu defa da Anayasa Mahkemesi iptâl kararı vermişti. İnatlaşmayı görüyorsunuz. Devam edelim... YÖK, doğan boşluktan istifade ederek, kurucu rektörleri atamak üzere harekete geçti. Hükûmet, bu tasarrufun önünü kesmek için atağa kalktı; TBMM, yeni bir kanun kabul etti. Buna göre, YÖK Genel Kurulu, 4'te 3 çoğunlukla (16 kişinin oyuyla), 1 ay içinde 6 aday belirleyecek; Milli Eğitim Bakanı sayıyı 15 gün içinde 3'e indirip, Cumhurbaşkanı'na sunacak; Cumhurbaşkanı da birini kurucu rektör olarak atayacak. YÖK Genel Kurulu'na Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Üniversitelerarası Kurul 7'şer üye seçiyor. Dolayısıyla, hükûmetin YÖK Genel Kurulu'na atadığı adaylar, kurucu rektörün seçiminde etkili hale geliyor. Bundan doğal ne olabilir! Zaten, kurucu rektörün görev süresi de 2 yıl ile sınırlı. Önce hükûmete "rejim düşmanı" olduğuna dair bir niyet atfediliyor; sonra, Çankaya + Anayasa Mahkemesi + CHP muhalefeti, icraatının önüne set çekiyor; iktidarın, "kurtarılmış bölgelere" müdahale etmesi önleniyor. Katsayıyı kaldırmak, YÖK'ü yeniden yapılandırmak gibi girişimler, kamuoyuna "laik Cumhuriyet'e darbe" gibi takdim ediliyor. CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz, bunu veciz bir şekilde ifade etti: "Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı makamını elde etmeyi, yıllardan beri izledikleri siyasetin son aşaması olarak değerlendirmektedir. Gelir gelmez, Cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerini kullanarak Anayasa Mahkemesi'ni istediği yapıya kavuşturmayı, YÖK'ü istediği gibi düzenlemeyi amaçlamaktadır. Hepsinden önemlisi, türban tartışmasını, Cumhurbaşkanlığı makamından çözmeye çalışmak amacı taşıdığı anlaşılmaktadır. Cumhurbaşkanlığı makamına Recep Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç veya onlara benzeyen biri geldiği takdirde, laik, demokratik Cumhuriyet'in adı fiilen değişmiş demektir. Buna Cumhuriyet'in bütün kurumları karşı koyar. Türkiye'yi bir Ortadoğu ülkesine dönüştüremezler; bir İran yapamazlar." Konuyu rejim meselesi gibi takdim etmeseler, ben de, Çankaya için uzlaşma gerektiğine inananlardanım. Özellikle AK Parti'nin oy oranı % 30'larda seyrediyorsa, mutabakatın önemi daha da belirginleşir. Ama, eğer, "Tayyip Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkması laik Cumhuriyet'in elden gitmesi anlamını taşır" derseniz, bunun gerçekle yakından uzaktan ilgisi yoktur. Erdoğan 4 yıldır Başbakan ve laik Cumhuriyet yerli yerinde duruyor. Buna mukabil, elbette, Anayasa Mahkemesi'nin ve YÖK'ün yapısı üzerinde Çankaya'daki yeni zihniyetin etkisi olacaktır. Demokrasilerde, darbelerin beslediği "kurtarılmış bölgeler" ilelebet süremez.