MHP ve parti içi demokrasi
Türkiye, parti içi demokrasiyi içine sindiremedi. 19 Kasım'da toplanacak MHP Kurultayı'nın kavgalı geçmesi bekleniyor. Sorun, Devlet Bahçeli'nin rakip istememesi. Halbuki, 2002 Genel Seçimleri sonrasında, hepimiz, MHP Genel Başkanı'nın istifa vaadini hatırlıyoruz. Onun bu sözleri, Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller'in de benzer vaatte bulunmasına yol açmıştı. Yalnız arada bir fark var: Yılmaz ve Çiller istifa ettiler; Bahçeli ise "partililerin ısrarlı taleplerine dayanamayıp" Genel Başkanlık'tan ayrılmadı. Devlet Bahçeli, "Ümit Özdağ'ın karanlık ilişkilerinden, Özdağ'a verilen özel bir görevden" söz ediyor. Biraz daha açık konuşsaydı, belki ikna edici olurdu. Oysa, şu anda, dışarıdan bakan bir kişi olarak, sadece, parti içi demokrasiyi ve rekabeti içine sindiremeyen bir Devlet Bahçeli görüyoruz. Sözünü tutmadığı gibi, koltuğunu da hiç kimselere bırakmamak isteyen bir Devlet Bahçeli. Halk, Milliyetçi Hareket Partisi'ne 1999'da bir şans verdi. Buna mukabil, Türkiye, MHP'nin de koalisyon ortağı olduğu dönemde, büyük yolsuzluklarla sarsıldığı gibi, derin bir ekonomik kriz de yaşadı. Müneccim değiliz ama, Bahçeli değişmedikçe, MHP'nin yeniden bir sıçrama kaydedebileceğini düşünmüyoruz. Sadece MHP değil, diğer bütün partilerde de, lider ölmedikçe veyahut kendiliğinden ayrılmadıkça, serbest rekabetle yeni bir Genel Başkan seçilemiyor. Bu yüzden de demokrasinin önü tıkanıyor. Sözgelimi, CHP, Deniz Baykal yerine bir başka kişiyi Genel Başkanlık koltuğuna oturtabilse, birdenbire hava değişir. Bu açıdan meseleye bakınca, Tayyip Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkıp, AK Parti'nin Abdullah Gül ile yola devam etmesinin yeni bir şans yaratması da imkân dahilindedir. Evet... Erdoğan, karizmatik bir şahsiyet ve partisini sürüklüyor. Ama öte yandan, lider değişikliğinin getireceği cazibe de gözden kaçırılmamalı.