Eve Dönüş' filmi ile Ömer Uğur bellek tazeliyor. 12 Eylül'le birlikte suskunluğa gömülmüş, sorgulamanın ne demek olduğunu unutan bir topluma yakın geçmişi hatırlatıyor. Uğur, filmi ile hem çağına ayna tutuyor, hem de aydın sinemacı kimliğiyle tarihe not düşüyor. Yıl 1980, aylardan Eylül... Esma ile evli olan Mustafa fabrikada işçi olarak çalışmaktadır. Tüm amaçları bir an önce TV taksitini bitirmektir. Pikniğe gidecekleri bir Pazar günü 12 Eylül Darbesi olur. Hiçbir bağlantısı olmadığı halde Mustafa gözaltına alınır. Ömer Uğur klişelerin dışına çıkıp söze doğrudan giriyor ve 12 Eylül Darbesi'nin sıradan yaşamlar üzerindeki yıkıcı etkiyi anlatıyor. Uğur'un kahramanları sıradan bir karı-koca. İşkence gören işçi Mustafa aslında etliye sütlüye karışmayan 'renksiz' birisi. Yani ne sağcı ne solcu. Gel gör ki yasa dışı örgüte üye olmakla suçlanıyor. Yönetmen aslında burada ironi yapıyor. Çünkü fabrikalarda sağ-sol meselelerinden bir haber işçileri bir anlamda kendileri için verilmiş bir mücadele ile yüzleştiriyor. 'Devrimciler işkence görüyor, kahraman Türk işçileri nerede ?' sözü bu anlamda filmin adeta özü. 'Eve Dönüş' sorgulama ve işkence sahneleri ile de kolay kolay hafızalardan silinmeyecek. Filistin askısından elektrik vermeye psikolojik baskıya kadar her şey son derece etkileyici ve gerçekçi.
Oyuncuların müthiş başarısı Filmin başarısını artıran unsurlardan biriside cast çalışması. Mustafa'da M. Ali Alabora, Esma'da Sibel Kekilli standardın üstünde bir performans gösteriyorlar. Ayrıca Kekilli'nin öyle abartıldığı gibi bir aksanı yok. Ayrıca olsa ne fark eder? O bile bu ülkenin gerçeği. Bu filmin asıl yıldız oyuncuları, yardımcı rollerdeki üstatlar. Başta Civan Canova olmak üzere, Altan Erkekli, Perihan Savaş, Savaş Dinçel ve işkenceci polisleri oynayanların hepsi tam bir takım oyunculuğu sergiliyorlar. Ayrıca dönemin atmosferini yaratmada da başarılı bir çalışma yapılmış. 12 Eylül Darbesi'nden sonra sinemamızda aynı isimle bir kategori oluştu. Darbeden altı yıl sonra Şerif Gören'in çektiği 'Sen Türkülerini Söyle' bu dönemi eleştiren ilk filmdi. Siyasi nedenlerle tutuklanmış olan bir gencin dışarıya çıktıktan sonraki hayal kırıklıklarını anlatan bu film döneminin en cesur filmlerinden biriydi. Bu filmi daha sonra Zeki Ökten'in 'Ses', Zeki Alasya'nın 'Dikenli Yol', Muammer Özer'in 'Kara Sevdalı Bulut' filmleri izledi. 12 Eylül filmleri kendi içerisinde de farklı tarzlarda bu dönemi anlattı. Bu anlamda en naif çalışma Tunç Başaran'ın 'Uçurtmayı Vurmasınlar' filmidir. Son yıllarda ise Yılmaz Erdoğan'ın 'Vizontele Tuuba'sı ve Çağan Irmak'ın 'Babam ve Oğlum' filmlerini sayabiliriz. Bu son iki film doğrudan 12 Eylül filmi olmamakla birlikte yine de bu dönemi fon olarak başarıyla kullanmış ve gündeme taşımıştır. Ömer Uğur'un 'Eve Dönüş'ü, 'Ses' filmine yakın bir çizgide olmakla birlikte, Latin Sineması'nın iki unutulmaz filmi 'Resmi Tarih' ve Olimpo Garajı' filmlerinin yanına daha çok yakışmaktadır.