Şehir yaşamının koşuşturması içinde ayaküstü beslenme alışkanlığı; şeker hipertansiyon ve reflü gibi hastalığa neden olarak hayatımızı zorlaştırıyor.
Bir gereksinim olmakla beraber geleneklerin biçimlendirdiği yemek yeme alışkanlığı, kentte yaşayanlar için ayaküstü ve hızlı yemek ya da yemek sırasında başka şeylerle ilgilenmek gibi yeni alışkanlıklara dönüşüyor. Modern kültürün bir ürünü gibi görünse de, hızlı yeme alışkanlığının tarihi şehirlerin tarihi kadar eskidir. Hamburger, sandviç, pizza, kızarmış tavuk, balık, cips... Artık yaşadığımız kentlerde ve sürdürmek zorunda olduğumuz iş temposunda, çoğunlukla çatal bıçak kullanmadan yediğimiz şeyler. Zamanımız olmadığı için iyi bir seçenek gibi görünse de artık her lokmanın tadını çıkarma şansımız kalmıyor. Kentli yaşamın dayattığı beslenme alışkanlıkları bu yüzden hipertansiyon, diyabet (şeker hastalığı), koroner hastalıklar, reflü gibi birçok rahatsızlığın çok daha erken yaşlarda kendini göstermesine sebep oluyor.
HİPERTANSİYON Hipertansiyon basit olarak yüksek kan basıncı demektir. Kan basıncı ya da daha doğru söylemek gerekirse kanı kalpten dokulara taşıyan damarların kan basıncı, hastaya ait özellikler (yaş, cinsiyet, ırk gibi) ve fiziksel durumdan (istirahat, efor gibi) etkilenen bir parametredir. Bu nedenle de normal kan basıncı değerlerini belirlemek gerçekte oldukça güçtür. Bugün kabul edilen kan basıncı değeri istirahat halindeki normal bir yetişkinde 120/80 mmHg'dır. Herhangi bir kişide kan basıncı uyku sırasında düşük, sinirli ya da heyacanlıyken yüksektir. Genellikle de normalin üst sınırı olarak kabul edilen değer 140/90 mmHg'dır. Kanı kalpten dokulara taşıyan damar kan basıncı devamlı olarak 140/90 mmHg üzerinde seyrediyorsa bu durumda hipertansiyondan bahsedilir. Hipertansiyon kalp hastalıkları için ana bir risk faktörüdür. Eğer tedavi edilmezse beyin dolaşımı, kalp, damar ve böbrek hastalıkları için ciddi hastalık ve ölüm oranlarında artışa sebep olur. Bir kez teşhis yapılıp tedavi başlanırsa artan kan basıncı düşürülebilir, kalp ve kalp dolaşım sistemindeki hastalık riski de azaltılabilir.
NEDEN UYGARLAŞMA Sanayileşmiş ülkelerdeki yetişkin nüfusun yüzde 10-20 kadarında hipertansiyon bulunduğu hesaplanmaktadır. Sınırda hipertansiyon vakaları da katılırsa bu oran kuşkusuz daha yüksektir. Hipertansiyon siyah ırkta ve özellikle de kadınlarda daha çok görülür. Kişi yaşının hipertansiyona olan katkısı öncelikle damarlarda yaşlanmaya eşlik eden anormalliklerdir. Bu durum özellikle de kanı kalpten damarlara taşıyan damarlardaki esneklik kaybı ile açıklanabilir. Ancak yaşla hipertansiyon arasındaki bu bağlantıya bazı ilkel toplumlarda hiç rastlanmamaktadır. Bu durumda etkili faktörün "uygarlaşma" ve bununla bağlantılı yaşam biçimi olduğu söylenebilir. Örneğin tuz kullanımı, aşırı beslenme, sedanter yaşam (fazla hareket göstermeksizin devamlı oturuşa bağlı), stres gibi etkenler hipertansiyonuna yol açar.
ÖLDÜRÜCÜ OLABİLİR Hipertansiyon, kendi başına öldürücü değil ancak tedavi edilmediğinde sonuçları öldürücü olabilir. Hipertansiyon kalbi zorlayarak kalp yetmezliğine neden olur. Üstelik ateroskleroz ve bunun yol açabileceği iskemik kalp hastalığı (belli bir bölgede kan akımının kesilmesi nedeniyle oluşan geçici kansızlık; bölgesel anemi) rizikosunu önemli ölçüde artırır. Hipertansiyon, ayrıca koroner arter hastalığına da büyük katkıda bulunur ki, bu hastalık sanayileşmiş toplumlarda ölümlerin başlıca nedenlerinden biridir.
DİABET (SEKER HASTALIĞI) Vücudun şeker yakmasında ortaya çıkan bozukluğun neden olduğu bir hastalıktır. Tıp dilinde diabet denir. Pankreas, kandaki şeker miktarını kontrol eden ve adına insülin denilen bir madde salgılar. Pankreas bu görevini yerine getirmezse, kandaki fazla şeker, karaciğere depo edilir. Normal kimselerde aç karnına alınan 100 gram kanda 80 miligram şeker vardır. Bu miktar yemekten 1-2 saat sonra 140 miligrama kadar yükselir. Bu oran orta derecede 130-190 mg, ağır derecede olanlarda ise 160-215 mg'dır. Şekersiz Diabet ve Şekerli Diabet olmak üzere iki çeşit şeker hastalığı bulunuyor. Şeker hastalığını doğuran nedenler; dengesiz beslenme, şişmanlık veya sinir bozukluğudur. Bazı kimselerde de irsiyet önemli bir rol oynar. Hastalığın başlangıcında çok yemek ve su içmek ihtiyacı vardır. İdrar miktarı da artar. Kadınların idrar yapma yerlerinde kaşıntı vardır. Ayrıca devamlı yorgunluk hali görülür. İleri safhada devamlı baş ağrısı, el ve ayak titremeleri, iştahsızlık, aseton kokusuna benzer nefes kokusu, ter kokusu, adele krampları, hafıza zayıflığı, kısmi veya tam felç, iyileşmeyen yaralar ve uykuda sayıklama görülür. Şeker hastalığı tedavi edilmezse sonuç damar sertliği, kalp yetmezliği, göğüs anjini, görme zayıflığı, katarakt, karaciğer hastalıkları, siroz olabilir. İki çeşit şeker koması vardır.
Diabetik Koma: Daha ziyade şeker hastalarında görülür. Nedeni, insülin verme zamanını geçirmek, gerektiğinden az miktarda insülin vermek, bağırsak iltihabı, bademcik iltihabı, grip veya iyileşmeyen yaralardır.
Şeker Eksikliği Koması: Tıp dilinde hipoglisemi adı verilen bu çeşit koma, terleme, titreme, çırpınma huzursuzluk, şiddetli açlık ve aşırı duygusallıkla başlar. Nedeni, fazla miktarda insülin vermek veya çok miktarda karbonhidratlı yiyeceklerle beslenmektir. Şeker hastaları haftada en az iki kere ılık banyo yapmalıdır ve sonra da vücutlarının her tarafını ılık bir havlu ile ovmalıdır. Kabız veya ishal olmamalıdırlar. Perhiz yapmalıdırlar. Erken yatıp erken kalkmalıdırlar. Ağız, boğaz ve diş sağlığına aşırı özen göstermelidirler. Masaj, beden hareketleri ve açık havada yürüyüşü ihmal etmemelidirler.