AK Parti'ye karşı cepheleşme içine giren emekli askerler ve eski birtakım siyasetçiler, "bizveöteki" imajının güçlenmesine yol açıyor. Eski MHP'li/ANAP'lı Sağlık Bakanı YaşarOkuyan, eski Cumhurbaşkanı SüleymanDemirel, onun başkan adayı Başkent Hastanesi'nin sahibi Prof. MehmetHaberal, hayat mücadelesi veren Ecevit'in eşi Rahşan Ecevit ve adayı YılmazBüyükerşen ile "merkezsağa" kapılarını açan Deniz Baykal... hepsi aynı amaç için uğraşıyor; "öteki" olarak gördükleri AK Parti'yi paçasından aşağı çekmek. AK Parti'ye karşı duydukları derin tahammülsüzlüğü, Deniz Baykal'ın sözleri ele verdi: "Cumhuriyetsandıklakaybedilmeyecek." Baykal, Sabah gazetesinden Yavuz Donat'a şöyle diyor: "DemokrasiyiCumhuriyetdoğurdu;demokrasiningörevişimdiCumhuriyet'iyaşatmak.İdeolojikkamplaşmalarterkedilerekbüyükbirsiyasimutabakatoluşuyor." Bu proje başarıya ulaşamaz; çünkü dayanağı çürük. AK Parti, Cezayir örneğinde görülen fondamantalist FİS olmadığı gibi, Refah ve Selâmet benzeri bir oluşum da değil. Genel seçimlerde, rejim tartışmasıyla gerilim ve cepheleşme yaratma projesi, bence fiyasko ile neticelenecek; zira hem ortaya sürülen isimler cazip değil, hem AK Parti'nin laik Cumhuriyet'i tehdit ettiği iddiası, böyle geniş bir mutabakatı ateşleyecek kadar inandırıcı değil. Seçmen "AKPartiveTayyipErdoğanolmasında,MehmetHaberalveDemirelolsun" der mi sizce? Ecevit'in, canına kastettikleri korkusuyla alelacele terk ettiği Başkent Hastanesi'nin sahibi Mehmet Haberal'a bu millet geleceğini emanet eder mi? Veyahut Yılmaz Büyükerşen'in paraşütle zirveye inmesine yeşil ışık yakar mı? Benzer oyunlarla alternatif oluşumların başına getirilmek istenen Mehmet Ali Bayar ve Kemal Derviş'in sonu ne oldu, bir hatırlayınız. Halk kendisine dayatılan senaryoyu benimsemeye hiçbir zaman teşne olmadı. *Biz... Demokratız.... Laikiz... Vatanseveriz. *Öteki (AK Parti) laik Cumhuriyet'e düşman... Kadrolaşıyor. Son kale olan Çankaya'yı da elde edince, Türkiye şeriat devleti olacak. Bu tip bir cepheleşme ne Türkiye'ye yarar, ne de rejim tartışmasından medet umanlara. 2002 yılında İsmail Cem, Hüsamettin Özkan ve Kemal Derviş'ten hangisinin lider olacağı hususunda bir mutabakat sağlandı mı? Daha sonra Mehmet Ali Bayar da "makûlçoğunluğun" temsilcisi gibi takdim edildi. Ne oldu? Şahıslar birbirinden değerli olsa bile, siyasette "toplummühendisliği" fiyasko ile neticelenmeye mahkûm.