Sürre Alayı, İstanbullular için büyük bir seyir olayı idi. Her yıl, hac zamanında Mekke ve Medine'ye yetiştirilmek üzere hediyeler gönderilmek adetti. Başta padişah olmak üzere, diğer büyük devlet adamları ve zenginleri, paradan kıymetli eşyalara kadar çeşitli hediyeler hazırlarlardı. Sonra da bu hediyeler develere yüklenerek, yola çıkartılırdı. İşte bu deve kervanına, Sürre Alayı denilirdi. Bazı develer üzerinde de her tarafı ipekli örtülerle kapatılmış tahtırevanlar bulunurdu ki, bu tahtırevanlara, alayın başında bulunan Sürre Emini denilen vazifeli kimse ile ailesi ve çocukları biner, aylarca sürecek çöl yolculuğunu oldukça rahat geçirirlerdi. Eski devirlerde demiryolları olmadığı için, Sürre Alayı çok erkenden yola çıkardı. İlk olarak padişahın hediyeleri yüklenmiş olan deve, sarayın bahçesinde 3 defa dolaştırılır, bu olayı da padişah penceresinden seyrederdi. Bu arada da kurbanlar kesilir, sonra deve saray bahçesinden çıkar, başka develerin bulunduğu yere getirilir, böylece asıl Sürre Alayı teşekkül ederdi. Bu olayı, sokaklara dökülmüş halk da dualar ederek seyrederdi. Alay Kabataş'tan araba vapuruna binerken, toplar atılırdı. Daha eski devirlerde ise, araba vapurları henüz mevcut olmadığından, mavuna denilen büyük kayıklarla karşıya geçirilirdi. Üsküdar topraklarına ayak basılınca, tekbirler getirilir, kalabalık en ziyade burada görülürdü. Çünkü Üsküdar, Asya kıtasında olduğu için Mekke, Medine topraklarından sayılır ve kutsal bilinirdi. On binlerce kişinin toplandığı Üsküdar çarşısından geçen Sürre Alayı, yine binlerce kişinin iki taraflı dizildiği Doğancılar yokuşundan ağır ağır çıkar ve Paşakapısı'nda bir günlük mola verir, ertesi sabah muhafız olarak verilen jandarmalarla birlikte uzun yolculuğuna başlardı. Demiryolları yapıldıktan sonra, Sürre Alayı, Haydarpaşa'dan trene bindirilmiş, böylece çöl yolculuğu tarihe karışmıştır.