Bugünkü ağlama duvarı varlığını Mimar Sinan'a borçlu. Hikayesi de şu: Yahudilikte Tanrı mabede, mabet toprağa, toprak Kudüs'e indirgenmiştir. Tanrı, mabet, toprak ve Kudüs arasındaki ilişkiyi de hahamlar ve krallar temsil ederdi. Hahamlar tanrı adına konuşur ve bunu da Kral'ın iradesi doğrultusunda yapardı. Yahudiler Kudüs'ten çıkarıldıkları zaman yılda bir kez mabedin yıkık duvarları dibinde ağlayabilmek için izin istemişlerdi. Zamanla tahrip edilen ağlama duvarına son şekli Osmanlı döneminde verildi. Mimar Sinan duvarı yeniden onardı ve Yahudiler'e burada ibadet etme özgürlüğü tanındı. BU ZAFER DEĞİL İşte bu fotoğrafları da o Ağlama Duvarı önünde çektim dün. İbadetini bitiren pek çok Yahudi kadın ve genç kızla konuştum. Hepsi endişeli, kederli, ağlamaklı durumdaydı. Çoğu kendi hükümetine kızıyordu. Sorunların diplomatik yollardan ve insanca çözülmesini istiyor. Bugün kazanılanın bir zafer olmadığının, kalıcı barışın şiddetle sağlanamayacağını anlatıyor hepsi de. İşte bu nedenle duaya durmuş barış arzulamışlar Allah'tan.