Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'da bir vatandaşın, "Anayasa'yı değiştirmeyecek misiniz?" diye seslenmesi üzerine şunları söylemişti: "10. ve 42. maddeyle ilgili Anayasa değişti. Sonra ne olduğunu görmediniz mi? Hesapları iyi yapacağız ve germeden, gerdirmeden yere sağlam basmak suretiyle geleceğe yürüyeceğiz. Sabır." Evet, 12 Eylül Anayasası ortadayken bu ülkede doğru dürüst bir demokrasi kurmanın imkanı olmadığında büyük çoğunluk hemfikir. Kapsamlı Anayasa değişikliği, Meclis'te uzlaşma demek. Kapsamlı uzlaşma beklemek de neredeyse bir mucize. Meclis Başkanı Köksal Toptan'ın son iyi niyet girişiminin karşılık bulmamış olması bunu gösteriyor. Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti kararının gerekçeli metnin açıklanmasının ardından, hükümetin Anayasa değişiklikleri konusundaki manevra alanının daha da kısıtlandığı gözleniyor. Bu durum da en azından 29 Mart 2009 yerel seçimleri öncesinde bir Anayasa değişikliği girişimini zorlaştırıyor.
ÜÇ ÇÖZÜM ÖNERİSİ 1) Anayasa'nın 148 ve 153. maddelerinin değiştirilmesi, Anayasa Mahkemesi'nin yetkilerinin hatta üye sayısının tekrar belirlenmesini de içeren kapsamlı yargı reformu, 2) Sivil-demokratik ve yeni bir Anayasa yapıp referandumla halkoyuna götürülmesi, 3) Muhalefetin ikna edildiği yeni Anayasa yapılması teklifleri... Şu yöntem, akla mantıklı geliyor: "Anayasa değişikliği gerektirmeyecek tek tek somut meselelerde çözüm planları geliştirilmesi, daha küçük adımlarla görünen vesayet rejiminin geriletilmesi; bu küçük adımlar için verilen mücadele sürecinde toplumsal desteğin genişletilmesi." Siyasetin duayenleri, "Halka, değişimin mümkün olduğunu küçük örneklerle göstererek, bu yolu denemenin mümkün olduğunu" vurguluyor.
YENİ ANAYASA Türkiye yepyeni bir Anayasa'yı ne zaman yapabilir? Güçler dengesinin değiştiği zaman. Ancak, toplumun daha geniş bir kesiminin sivilleşme ve demokratikleşme isteyen cepheye aktif destek vermesi ile olur. Erdoğan, onun için "Sabır" demiştir. Türkiye, Anayasa etrafında oluşan bir mücadele gördü, sivil siyasetle bürokratik devlet iktidarı arasında bir bilek güreşine sahne oldu. Sonuç ortada. Anayasa Mahkemesi kararları. O günden bu güne güçler dengesinde hiçbir değişiklik olmadı. Sivil siyasetin bileğini büken güçler dengesi aynen sürüyor. Bugün geldiğimiz noktada şu soruyu tekrar sormalı ve gerçekçi bir cevap aramalıyız. Türkiye, "Ancak ihtilal, darbe, iç savaş gibi kesintiler sonrası Anayasa yapabilir" girdabından kurtulmalıdır. Demokratik ülkelerde asıl kurucu iktidarın sahibi halktır. Bir demokraside, kurucu iktidarın tek sahibinin halk ve onun serbestçe seçilmiş temsilcileri olduğunda ve bu iktidarın başka hiçbir organ veya makamla paylaşılamayacağında elbette kuşku yoktur.