Gülse Birsel'in, Nişantaşı ikametgahlı, Volkan'lı, Burhan'lı, Şahika'lı Avrupa Yakası değil, Kadıköy'ün karşı yakası, bizim taraf, memleketin Avrupalı yakası...
Avrupa yakalılar metrobüs mahkumları! Yani bizler! Bu yakada oturanlar, çalışanlar, hatta karşıya geçip orada çalışanlar... Mecburlar! Mahkumlar! Metrobüse binmek zorundalar! Çünkü diğer bütün otobüs hatlarını kaldırdı belediye!..
İçerideki semtlerden E-5'e, Metrobüs'e ulaşmak bi dert, binebilmek bin dert. İki şık var.
biri, 75 santim enindeki merdivenlerden yüzlerce mahkumun arasına karışıp inmeye çalışırken, aynı anda merdivenlerden çıkmaya çalışan onlarca mahkuma yol vermek! İkinci şık, özürlüler için yapılan dön baba dönelim, aşağıya inelim merdivenlerini kullanmak! Durağa ulaşabilen mahkumu aşağıda 2 akbil kuyruğu ile parayı verince senin yerine akbil basan bir biletçi karşılıyor. Bu engeli de kazasız belasız aşan mahkum, Metrobüsü bekleyen kadınlı erkekli onlarca mahkumun arasında buluveriyor kendini.
Derken Metrobüs geliyor, Hissediyorum! Herkes içinden, "Hurraaa!" diyor. Veee çümbüş başlıyor! Kendini Metrobüs'ten içeri atabilen mahkum, Allah'ına şükrediyor. Çocuğunu Metrobüs'ten içeri itip, kendi giremeyen anne mahkum dışarıda çırpınıyor. Genç bayan mahkumun yörüngesinde onlanca delikanlı mahkum yerini alıyor, kalan kalıyor, girenlerle yolculuk başlıyor.
Klimalar çalışmadığı için erkek mahkumların ter kokuları, bayan mahkumların ucuz parfüm kokularıyla karışıyor. Yaşlı bir teyze, evde kalmış kızına erkek kalabalığında münasip bir mahkum koca arıyor.
Okmeydanı Devlet Hastanesi'ne giden bir mahkum elindeki tomografi filmini kaybedip, feryat ediyor. Bu arada yanımdaki mahkumun cep telefonundan Kurtlar Vadisi'nin Cendere müziği yükseliyor, mahkum telefonunu sıkışıklıktan benim cebimde aramaya başlıyor. Oturanlar mutlu, ayaktakilere kıs kıs gülüyor.