Eş dost ziyaretleri falan derken, bayram geldi, geldiği gibi de biz anlamadan geçip gitti. Nice bayramlara...
Eh havayı da güzel bulunca, biz de vatandaş gibi düştük İstanbul sokaklarına, hazır metrobüs de var vızır vızır.
Çok sevdiğim bir arkadaşım karşıya (karşı yani Kadıköy'e) taşındı.
Elde adres, hem hayırlı olsuna, hem de bayram ziyaretine geçiverdik karşıya.
Sora sora bulucaktık arkadaşın evi. Cadde kalabalık, kime sorsak tarif eder herhalde.
Köşede börekçinin yanında duran yaşlıca adama gülümseyerek;
- Merhaba dayı, iyi bayramlar.
Şu adresi soracaktık? Fidan Sokak, 8 numara.
- Fidan değil, Fistan'dır o!
- Galiba yanlışlıkla Fidan yazmışız.
- He ya! Fistan Sokak kaç numaraydı?
- 8 numara!
- Öğretmen beye mi geldiniz?
- Yok yok gazeteci!
- Biliyordum! Bi öğretmen maaşı ile geçinilmez, bizim hoca demek gazete de satıyor!
- Gazete falan sattığı yok, hazırlıyor gazeteyi, hazırlıyor.
- Zaten satamaz da artık, Başbakan gazete almayın dedi ya! Bak ben de bıraktım gazete okumayı!
- Tövbe tövbe, boşver Başbakan'ı falan, nerede Fidan sokak?
- Fidan değil, Fistan...Fistan.
Bak 100 metre ötede pastane var, tabelası görünüyor. Oradan sola sap, o sokak işte. Pastaneye de uğra tatlı bir şeyler yaptırıver.
- Tatlıya gerek yok, biz lokum yaptırmıştık.
- Ne o tatlı yasak mı? Hasta falan değilsin di mi? Şeker meker?
- Şekerim filan yok! Biraz tansiyon var ama, onu da ilaçla hallediyoruz.
Hem sen pastane ile ortak mısın ki dayı?
- Ne ortağı canım, tamamı bana ait.
"Anlaşıldı bizi niye pastaneye sokmak istediğin" deyip, Fistan Sokak'a doğru yürüdük.
Tabii korktuğumuz başımıza geldi. Biz Fistan Sokak'ta arkadaşın evini ararken o, Fidan Sokak'ta bizden habersizdi.
Taa ki ben cepten arayıp, "Gel bizi Fener Stadı'nın altındaki Migros'un önünden al, kaybolduk" diyene kadar.