Dokuz-on gün gibi uzun tatil olursa üzülüyor bu kent. Herkes bir yerlere gidiyor, geride kalan seyrek ahali de kabuklarında yaşıyor sanki. Haliyle canı sıkılıyor şehrimizin. O ıngıl ıkış yoğunluklara itiş kakış kalabalıklara alışmış çünkü. Ama bayram seyran, yoğun tenha tanımayan takmayan tarafları da yok değil. Mesela İstanbul'un dün gecesini anlatayım anlayın. Bu kez haber yapmaya değil, soluyup koklamaya, gözleyip yorumlamaya programladım zihnimi nasılsa. Ne yaşayıp ne duyumsadıysam anlatayım baş göz üstüne.
GEL GEL EDER Saat 24.00. Yani tam da akreple yelkovan zirvede sevişirken, evin dışına, bayram ertesi bir İstanbul gecesinin içine attım kendimi. Zaten huyudur bu kentin. Geceleri telaşlı işyerleri koflaşıp boşlaşırken, barları, meyhaneleri, gece kulüpleri "gel gel" eder kalabalıklara. Kenti kalabalıklar halinde boşaltanlarla geride kalanların evine, yuvasına, yavrusuna, yavuklusuna gidenlerini saymazsak, her caddeden akan süzülen güruhlar, müstakbel bir eğlentinin, sıkı fıkı sohbetlerin, belki de çat kapı gelecek bir sevdanın mayasını çalmakta düşlerine. Yalnızlığımı kendime katık ettim de dolaştım dedim ya. O yüzden seyyar ve tekil bir rasathane misyonuyla gözlerimi, aklımı savurdum sokak, cadde, semt semt.
Bİ ŞEY LAZIM MI? Aksaray'da boş vermişliği, Eminönü'nde tekinsizliği, Balat, Fener, Eyüp, Silahtar ve Gaziosmanpaşa civarlarında kimsesizliği haykırıyordu "ortam"lar. Beyoğlu elbette iflahsız yangın yeri. Yine renkler, alevler, coşku, heyecan, sürpriz ve belalar biriktiriyordu yine. Merter diz boyu travesti koşuşmaları, Dolapdere "Bi şey lazım mı abi?" çığırtkanlıkları, Etiler; makyajı bol ve "kaplama" dostlukları serdi ayakuçlarıma. Bir-iki semt daha var da adını açık seçik yazarsam mazbut azınlığına haksızlık ederim deyu çekiniyorum. Günden geceye mahir bir sihirbaz gibi bambaşkalaştırıyor kendini bu yöreler. Gün ışığı vakitlerinde cansız mankenlere giydirilip teşhir edilen "seksi" iç çamaşırları, gece saatlerinde izbe otel odalarında eti de teni de kanı da canlı "yabancı" kadınların üzerinden sıyrılıp çıkartılıyor.
KUVVET VEREN HAVA Oralarda bin ülke kevaşesinin yelpaze yaprakları gibi seçilip ayıklandığı, 100 dolara doldur boşalt muamelelerinin yaşandığı bir "Alis rezillikler diyarında" masalı gibi ortam. Ne yalan söyleyeyim nahif ve sükut hislere ihanet etmeyen belki de bir tek Sarayburnu vardı koca gecede. Sırtını Sultanahmet'e, yani sağlama verip de lacivert-kara denize yüzünü yaklaştırınca... İçine sadece kuvvet veren havayı değil, bu Şehri İstanbul'un bakire anılarını da çekiyordun bir güzel. Hem. Hem de bütün gece yanında yatırıp "el bile sürmeden"...