Narlıbahçe Sokak Cağaloğlu'nda, İran Konsolosluğu'nun arka duvarını da kucaklar. Babıali Yokuşu'nun basın dünyasının kalbine çook kan pompalamış bir sokağıdır Narlıbahçe. İri ufak tirajlı bir dolu gazete, dergi, sokağın öte berisine serpilmiş halde çıktı dağıldı on yıllarca.
Dünya Gazetesi de üstat kalem Bedii Faik'in malıyken sokağın bitiminde köhne bir binanın içinde yaşardı.
HAYLİ BİTKİN Ben gibi epey acemi çaylak o binanın içinde teleks yırtıp, bant çözüp, 'abi' filmlerini banyo edip basar, bakkala çakala simitkaşer- gazoz almaya gönderilirdik.
Mesleğin 'elifba'sını o dıştan görünümü hayli geçkin hayli bitkin binada belledik.
Sonra ani değişikler oldu gazetede. İş adamı İhsan Altınel satın aldı gazeteyi.
Başına da merhum Beyhan Cenkçi ağabeyimizi getirdi.
Değişim-dönüşüm başladı, ofset olduk, renkli olduk, eski hallere göre çok da ekabir olduk. İşe gitmek için taksi fişi bile imzalayıp, Anadolu seyahatlerine uçakla gitmemize bile "eyvallah" etti yeni yönetim.
BÖLÜŞMENİN ERDEMİ O sırada kadroya da takviye yaptılar. Yeni yeni yüzler, isimler eklendi kadromuza. Mesela 3 kişilik spor servisine 3 de sıkı yeni eleman geldiydi.
Sonra günler geçti kaynaştık eski-yeni. Biz en çok o kara yağız delikanlıyla kardeş gibi olup kankalaştık. Biz en çok onunla dertlendik memleket dertlerine ve vatanı kurtarmaya sıvalı safdil hallerimizi her öğlen bir yemek tabağında bölüştük.
O gözü teninden kara genç adam sağlam basıyordu satırlarını. Kaleminin kıçı başı oynamadan yazıyor, tatlı sert bir keyif seriyordu sütunlarında.
SALVOLAR Elbette çabuk keşfedildi bu hali.
Baş döndürücü, imrendirici bir hızla ünlendi, sevildi, değerli bulundu Kazım Kanat kardeşim.
Sonra 20 yıl bekledik yine kapı yoldaşı olmak için.
Akşam Gazetesi'nin iki yazarıydık tekrar buluştuğumuzda.
Ardından önce o sonra ben Sabah'a yol aldık ve bir dargın bir barışık yazılar salvoladık birbirimize.
Son yıllarda kafamızdan çıkmayan şapkalarımızı değişmek üzere iddialaştık bir derbi maçı için. Beşiktaş Fenerbahçe'yi yenince ben kaybettim iddiayı ve 1 ay kepimi çıkarıp Kazım şapkasıyla dolandım orta yerde.
Canlı yayına bile öyle çıktım anonslarım için 2-3 hafta.
SEVECEN KÜFÜRBAZ Sonra hastalıklarımızda da kankalaştık. Onunki biraz içerilerde, benimki biraz yukarılardaydı. İtiraf etmeliyim ki bu mendebura karşı hep benden daha yiğit daha dirençli daha nanikçi ve sıkı durdu.
Son konuşmamızda bana bildiği tüm Kasımpaşa küfürlerini art arda sıralayıp, "Doktorların sözünü dinlemiyorsun. Kendine bakmıyorsun, hayatı hafife alıyorsun" diye sevecen sinkaflamalar yaptıydı.
AH KEŞKEM Romanlar da yazaydı keşke.
Sinema filmlerine senaryolar, şarkılara güzelim sözler de yazaydı. Ruhunun tüm milimetrekarelerinde yazarlık olan, söze, dile, duyguya bunca hakim bir adam olarak keşke çok daha engin manzaralara nakışlansaydı yetenekleri. Keşke böyle bitmeseydi diyeceğim ama ya hiç doğmayaydı? Ya tanıyıp bilmeseydik, insanlığından, dostluğundan, savaşçı ruhundan, haksızlığa kafa tutuşlarından, lafını esirgemeyişlerinden tekmil mahrum olsak daha mı iyi olurdu? Her ölüm erken ölümdür elbet.
Kazım da tabii ki tez gitti tez göçtü aramızdan.
Ama öldükten sonra Kazım gibi anılacaksan ölümsüzlükten bile iyi bu be. İyinin de iyisi; Bu dünyadan Kazım geçti.