Suna'yı severim. Sevecen, sevimli, sevgi dolu bir kızdır. İşi de insanlığı, kardeşliği gibi sıkıdır ilaveten.
Kalemini yüreğinde gizli duygu mürekkebinin hokkasına batırarak yazdığında dadından yenmez satırları. Merak eden alır önceki kitabını, ilk romanı Deli Gonca'yı alır görür.
Şimdi yeni bir kitabı duruyor masamda. Şöyle bir göz atayım derken yarısına gelivermişim uyyy. Pırıldaklı-fırıldaklı şov dünyasının has elemanlarını dünden bugüne harmanlıyor, şöhretin bu insanlara nasıl yepiş yeni psikolojiler zımbaladığını yazıyor.
PEK HAMARAT VALLA
Soyadı Üçkarışoğlu diye tanımayanın gözü önüne Karamürsel sepeti boyutunda bir hanım kız gelebilir. Servi endam değilse de o kadar da değil.
Lakin yerin altında bir o kadar daha gidiyor olmalı Suna'dan bir şeyler. Akıllar, fikirler, üreticilikler, yaratıcılıklar, projeler gırla gırla sızıp süzülüyor olmalı mutlak bir yerlere. Çünkünü epey hamarat epey çalışkan ve zannımca boş vakit fakiri. Her nasılsa yine de böyle damar kitapları kotarıyor helal valla.
Suna kardeşi böyle hoş andıktan sonra aşağıda kitaba da göz atıp girişten bir şeyler araklarsak bakın ne diyor Suna Kız.
23 YILIN CEPHANESİ BU
"Şöhretli insanı normal insandan ayıran daima farklı bir psikoloji vardı. Tam yirmi üç yıldır bu insanların içindeydim ve nasıl bir psikoloji içinde yaşadıklarını, bunalımlarını, sevinçlerini, çıkmazlarını gördüm; mutluyum derken bile mutluluk kavramından çok uzakta yaşadıklarının en yakın tanığı oldum. Hülya Avşar'dan Sezen Aksu'ya, İbrahim Tatlıses'ten Tarkan'a, Küçük Emrah'tan Küçük Ceylan'a, Ajda Pekkan'dan Yıldız Tilbe'ye kadar şöhretlerin hayatına yakından tanık oldum. Ve bir magazin gazetecisi olarak handiyse çeyrek asırlık tecrübemin verdiği 'ehliyetle' bu kitabı yani "Şöhret Psikolojisi"ni yazdım.