Yağmur yağdı bütün gece. Bütün gece sen yağmuru yağmurun kucağında uyudun. Belki iç denizinde kimsesizliğin belki de güven duyduğun bir kucakta; ana kucağında belki. Sevgili; kalımlı sevgili; hep düşsel bir tülün gerisindeki sevgili; susarak uyudun bir zaman. Sonra uyanıp masmavi gökyüzünden ellerine düşen altın renkli çınar yapraklarını anlattın halden bilmez dünyanın yüzüne karşı.
Gökyüzü dolu dolu olmuşken hem deHalden bilmez dünyanın yüzüne karşı konuştun sen dün gece yağmurda; 'her ömür kendi gençliğinden vurulur. Akasyaların orda! Gece bekleyen bir yağmur vardı.
Ben çözdüm kurdelesini gökyüzünün!' Yağmur bir söylence gibi düşmüştü toprağa ve çıplak betonaBütün gece bir anlatıcı gibi düştü toprağa yağmur; ilk söylencesi gibi aşk yaşayanların.
Çaresizlerin, çare bulmuşların, bir bilge gibi yüzünü denize dönmüşlerin gözkapaklarına düştü yağmur.
Eskiden kavak ağaçlarını, pireleri ve hatta bitleri düşünürdüm yağmur yağarken.
Kurbağaların çok bilmiş edalarına düşerken o yağmur tanelerinin nasıl bir ırmağın koynuna girdiğini düşünürdüm sevgililerin.
Sevgililerini öpen kurbağaların öyküdeki hallerini sonraYağmur bir sevda çağrısıydı aslında; gecikmiş, çok hatırlanmış ama çok bilinmemiş bir lirik masal gibi. 'Senden ayrılmak ölümün başka adıymış, ancak ölünce ayrılırız!' deyişin düşüyor aklıma. Yağmur taneleri sağlıyor bunu yapraklara her vuruşta çıkardığı seslerle.
O sesleri duymadan uyuyorsun şimdi. Oysa çoktan toplantı aşkın bilicileri.
Sen anne kucağındaki gibi rahat uyuyorsun.
Belki hiç böyle uykulara dalmışlığın yoktu. Gözlerini aralayıp gördüğün rüyayı anlatmaya başlıyorsun hemen unutuşun kovgun edasıyla; panikte; aceleci.
Halden bilmez o dünyanın yüzüne karşı bir anlatıcının yıkılmak bilmez kelimeleriyle kurdun cümleleri; 'İnsan niye yaşadığını bilmedikçe ölümden medet ummak boşmuş!' Bütün doğa seni dinledi; ilk cümlenin yankısını. Dağlara, dünyanın halden bilmezliğinin duvarına vuran ilk sözcükte belliydi yağmurun düşeceği. Düştüğü yerde kaldı damlanın serinliği.
Sen elinde altın renkli bir çınar yaprağı tutuyordun son gördüğümde. Sonra kayboldun o kocaman caddede. Su geçip gidiyordu yanıbaşımızdan gökyüzüne akan bir ırmak gibi.
Su geldi geçti kovgun deltasında yüzünün; gökyüzüne akan bir ırmak gibiGökyüzüne akan bir ırmak gibi