Yaşam koçluğundan Uzakdoğu sanatlarına, aile terapilerinden NLP'ye kadar pek çok alanda eğitim alan Mehmet Lik, şimdi de gece terapilerine başladı....
Yaklaşık 14 yıldır eğitim kurumlarında yöneticilik yapan Mehmet Lik, psikoloji eğitimi alarak; NLP, yaşam koçluğu, beden dili, Uzakdoğu terapi sanatları, aile terapileri, müzikle terapi gibi konularda eğitim yelpazesini genişletmiş. Halen bu konularda eğitimlerini sürdüren Lik'le yaptığı gece terapilerini ve Türk halkının psikolojisini konuştuk.
Yaşam koçu nedir? Yaşam koçluğu güçlü bir yönteme sahip profesyonebir diyalog. Bu öyle bir diyalog ki, kişinin içindeki sınırsız gücü açığa çıkararak, kendisinin bile fark etmediği kaynaklarını, yeteneklerini keşfetmesini sağlıyor. Kişi güçlü yanlarıyla, onu eşsiz kılan özellikleriyle karşılaşıyor. Yaşam amacını, derinlerdeki tutkusunu buluyor. Bu bakımdan 'yaşam koçluğu' bir sanat. Ama aynı zamanda, kişiyi bulunduğu konumdan varmak istediği konuma ulaştıran bir bilim de...
Sizin de yaşam koçuna ihtiyacınız oluyor mu? Her insanın profesyonedesteğe ihtiyacı vardır. Bir insanın bu konularda uzman olması demek kendi konularına tarafsız yaklaşacak anlamına gelmez. Ülkemizde ayrılan karı-koca psikologlar, yaşam koçları var. Ben bu konuları kendi yöntemlerimle çözebiliyorum. Ben kişilik olarak olağandan fazla sabırlı ve olağandan fazla anlayışlıyımdır.
Yaşam koçlarını psikolog ve psikiyatristlerden ayıran temenoktalar ne? Koçluk, psikoterapiden farklıdır, çünkü psikoterapi ruhsahastalıklarla uğraşır. Koçluk ruhsarahatsızlıkları tedavi etmez, etmekle de ilgilenmez. Koçlar kendilerine gelen kişinin bu alanda uzman biri ile çalışması gerektiğini görürlerse kişiyi yönlendirirler. Yöntem olarak baktığınızda en temefarklardan biri de terapi bugünü anlamak için geçmişe bakarken; koçluk, ulaşılmak istenen hedef ya da durum için bugünü keşfetmekle başlar ve geleceğe bakar.
Türk insanı yaşam koçu fikrine sıcak bakıyor mu? Kesinlikle... Son 5 senedir bu konuda ülkemizde bir artış söz konusu. Bu artışın birçok nedeni var; hayata daha profesyonebakmaları, paylaşımların farklı nedenlerden dolayı azalması, hayat arkadaşının onları anlamaması, dinlememesi ya da sorunları önemsememesi. Önümüzdeki yıllarda bu konuyla alakalı bir patlama olacağına inanıyorum.
En çok kimler geliyor size? Memurlar, sanatçılar, mankenler, siyasetçiler, şirket yöneticileri, öğretim üyeleri... Her meslekten gelenler var. Ama özellikle kadınlardan yoğun talep var. Yaş aralığı ise 16 ile 50.
Size gelenlerin çoğunun kadın olmasının nedeni ne? Çünkü onlar daha fazla etkileniyorlar ve arayış içine giriyorlar. Beni tercih etmelerinin nedeni ise sezgilerimin çok kuvvetli olması, iyi analiz yapmam ve çözüm odaklı kritik soruları sorabilmem. Ayrıca olaylara bir erkek gözüyle bakmam, onları dinlemem, anlamam da büyük bir etken.
Erkekler korkuyor mu yaşam koçuna gitmekten? Erkeklerin şunu bilmeleri gerekiyor; bu tür profesyonedestek verilen yerlerde paylaşılan her şey gizli tutulur. Erkekler bu konularda destek almaktan yana değiller. Pek çözülmek istemezler. Ataerkibir toplum olmamız en büyük etkenlerden birisidir. Onlar sorunları hep kadınların çıkardıklarını düşünürler.
Eşlerinden ayrılan kadınların en büyük sorunu ne? Aldatılmış olmak, depresyon, sevgisizlik, ümitsizlik, çaresizlik. Hele ki çocukları varsa çok ağır bir yük biniyor üzerlerine. Çünkü baba çocuğundan da boşanmış oluyor ve kendine yeni bir düzen kurmaları çok da uzun zaman almıyor. Bu nedenle de anne, hem baba hem anne oluyor. Çocuklarının eksiklik hissetmemeleri içinde daha verici oluyor. Bu durumda çocukların ileride doyumsuz ve mutsuz olmalarına neden oluyor.
Duygusailişkilerde ne gibi sorunlar yaşanıyor? İkili ilişkilerde iletişim sorunu yaşayanlar çözüm aramak için başvuruda bulunuyorlar. Problem yaşadıkları konular o kadar ufak tefek nedenlerden kaynaklanıyor ki; çözüme kavuşturulduğu takdirde kendileri bile şaşırıyor; biz nasıbu kadar ufak nedenlerden dolayı tartışmışız diye. Sıradan birkaç yöntemle konuşabilmelerini ve iletişim kurabilmelerini sağladığımızda, ortadan iletişim kurmak ve sorunlara çözüm bulmak için konuşmalarına bir zemin hazırlamış oluyoruz. Örneğin, sıradan 3 altın kuralı uyguluyorum: Birbirimize saygılı olup bağırarak konuşmamak. Birimiz konuşuyorken onu bitene kadar sabırla dinlemek. Dinlerken mimiklerimize dikkat etmek.