Yol Arkadaşım'ı takip ediyorsanız eğer, jenerik kısmını da mutlaka görmüşsünüzdür. Dizinin yönetmeni Çağan Irmak değil, Irmak Çığ... Aradaki isim benzerliği, aslında uzun bir yol arkadaşlığının simgesi gibi... Çünkü Irmak Çığ ve Çağan Irmak, birçok projede beraber çalışmış. Bu dizide de beraberler ancak bu sefer roller farklı, Çağan Irmak yazıyor, Irmak Çığ yönetiyor. Uzun yıllar Çağan Irmak'ın asistanlığını yapan Irmak Çığ, tabii ki sinemamızın başarılı yönetmeninden etkilenmiş. Çekimler, renkler, açılar falan derken ortaya sinema film tadındaki 'Yol Arkadaşım'ı her hafta bize zevkle izletiyorlar. Ancak bu hafta benim dikkatimi bir konu daha çekti. Toplumumuzu gerçekten etkileyen eski yapımlara, sanatçılara ve geçmişe dair değerlere dizide sık sık yer veriliyor. Sinemadaki çıkışını 'Babam ve Oğlum' ile yapan Çağan Irmak, 70 ve 80'lerin köşe taşlarını senaryoya güzel güzel yediriyor. Mesela kulağı küpeli genç popçu adayımız Soner, Cihangir'de bir cafede otururken Banu'yu görüyor. Soner, yıllardır hayran olduğu sanatçıyı umutsuzca takip ediyor ve sonunda kendini tanıtma şansını yakalıyor. Soner'in hayranlığı ve Banu'nun memnun yüzü Çağan Irmak'ın geçmişe saygı duruşu gibi. Ev ahalisi oruç tuttuğu için huysuzlanan Rıza Bey'i, benzettiği kişi yine yüzlerimizde bir gülümseme yaratıyor. Beyaz bıyıklı, göbekli, fabrikatör Rıza Bey, herkese rahmetli Hulusi Kentmen'i çağrıştırıyor. O kadar halk ağzı ve düşünce şekli var ki dizinin içinde izleyeni sarıp sarmalıyor. Son bomba ve geçmişe göndermede evin gedikli hizmetlisinden geliyor, "Biz altın kızlarız, sana misafirliğe geldik." Ya bir de 'Altın Kızlar' vardı değil mi? 35 yaşlıca hanım bir araya geldi mi, hemen "Ooo Altın Kızlar da toplanmışlar' esprisini kaç bin defa yaptık acaba? Çağan Irmak, bize yol arkadaşlığı yapmış birçok kişiyi de dizinin içinde hatırlatıyor, sağ olsun.